Anlatılar Söyleşi Serisi: Ferhat Özgür

Please click for English

Söyleşi: Seniha Ünay /Hakkında
Çeviri: Burçin Nilay Kalınbayrak /Hakkında

Üretimleri, ulusal ve uluslararası alanda önemli sanat mekanlarında ve sanat etkinliklerinde sergilenen ve birçok koleksiyonda yer alan sanatçı Ferhat Özgür, Anlatılar Söyleşi Serisinin ilk konuğu. Ağustos ayında gerçekleştirdiğimiz söyleşiyle Özgür’ün resim, video, fotoğraf ve yerleştirme gibi farklı disiplinleri içeren çok yönlü üretim süreci üzerine sohbet etme fırsatı bulduk.

“Resimde iç dünyam daha baskınken öteki araçlarda beni yönlendiren dış dünyanın gerçekleri oluyor.”

Üretimlerinizde genellikle Türkiye’nin politik, sosyolojik, kültürel meselelerine odaklanıyorsunuz. Bu meselelerle doğup büyüdüğünüz yer, orada yaşadıklarınız, temas ettiğiniz mekanlar, kişiler ve zaman arasında bir bağ kurulabilir mi?

Kesinlikle öyle olmalı. Bu durum, 1990’ların başından 2000’li yılların ortalarına kadar süren Türkiye’deki çağdaş sanat ortamında, 1960’lı ve 1970’li yıllarda doğmuş bir kuşağın da genel özelliklerindendir diyebilirim. Bu süreçte sanatçıların yapıtlarının ağırlıklı noktasını otobiyografik özellikler oluşturuyordu. Gerek kendilerini özne olarak kullanmaları, aile, arkadaş, hısım-akrabalarını oyuncular olarak yapıtlarına dahil etmeleri gerekse yaşadıkları ya da doğup büyüdükleri coğrafyaların sosyo kültürel ve politik parametrelerine yönelmeleri olsun, kendi öznel hikayeleri aracılığıyla Türkiye’ye özgü gerçekliklere vurgu yapmak dönemin temel özellikleriydi. Hatta Batı ve Batı dışında da bu tür eğilimler genel bir özellik gösteriyor iddiası bile mümkün. Küreselleşen dünyanın doğal sonucuydu bunlar. Yani teoride Fukuyama’nın “tarihin sonu” dediği şey sanatta “büyük anlatıların sonu” ile özdeşleşmişti adeta. Sanatçılar kendi özlerini keşfetmeyi deneyimliyorlardı. Sanatta tarihsel, büyük ve ikonik mitolojik söylemlerin, yerini daha bireysel ve kendine dönük ifadelere bıraktığı ve Paolo Colombo’nun ortaya attığı şekliyle anlatımların “kişisel mitolojiler”e evrildiği bu süreçte benim konularım da ağırlıklı olarak temas ettiğim kişi ve mekanlardı. Birçok işimde aile ve akrabalarım asıl oyuncular oldular. Sahne ve mekanların çoğu evim, sokağım, mahallem ve İstanbul’a göç edene kadar yaşadığım Ankara’ya aitti.

Ferhat Özgür, "On My Own Way", Fotoğraf, Değişken Boyutlarda, 2004.

Ferhat Özgür, “Kendi Yolumda“, Fotoğraf, Değişken Boyutlarda, 2004.

Türkiye’de video sanatı denilince akla gelen ilk isimlerdensiniz. Ancak üretimlerinizin bununla sınırlı kalmayıp fotoğraf, yerleştirme ve resimle (suluboyalar, desenler) de ortaya çıktığı görülüyor. Bu çok disiplinli yaklaşımınızın üretim süreciniz açısından avantajlarından bahsedebilir misiniz?

Sizin de bildiğiniz gibi tüm akademik eğitimim tamamen resim üzerine olmasına karşın video, enstalasyon, fotoğraf, performans gibi değişik anlatım biçimlerine yönelmem yine 1990’ların ortalarına denk geliyor. Ama resimden hiçbir zaman kopmadım. Yurt dışı dolaşımdaki işlerim ağırlıklı olarak video, fotoğraf ve enstelasyon olduğu için Türkiye’de sanki resim yapmıyormuşum gibi bir izlenim yarattığımın farkındayım ancak web sitem öyle söylemiyor. 2019’da Salzburg ve Viyana’da Heike Curtze Galeri’deki kişisel sergilerimde işlerin neredeyse tamamı resim idi. Ancak video ve fotoğraf aracına, bienallerde, büyük çaplı sergilerde ve küreselleşme sürecinde yurt dışına çıkabilme olanaklarımızın görece kolaylaşmasıyla müzelerde canlı kanlı görebildiğimiz örnekler vesilesiyle ısındık. Bunlardan etkilendik ve kanımıza girdiler. Seçtiğiniz konular bazen tekniği de belirliyor. Tabii ki her türlü konu her türlü araçla dile getirilebilir. Ancak video ve fotoğraf, teknik bir gereklilik olarak şöyle işliyor benim kanadımda: Fotoğraf makinem veya kameramla dışarıdaki olayları risklerine rağmen oldukları ortamda kaydetmeyi ve sonradan işlenebilecek malzemeler toplamayı bir tür sosyal sorumluluk olarak algılıyorum. Resim ise kendime dönüş deneyimi. Resimde iç dünyam daha baskınken öteki araçlarda beni yönlendiren dış dünyanın gerçekleri oluyor. Bu da bana fantezi ve gerçeklik arasında gidip gelme avantajı kazandırıyor.

“İşlerimde, mevcut gözlemlenebilir bir durumu ifşa etmekten başka bir şey yapmıyorum aslında.”

Ferhat Özgür, “İyileşme Taktikleri“, Kağıt Üzerine Çizim, 95×95 cm, 2018/2019.

Üretimlerinizde toplumsal konulara dair eleştirel dilinizi çok insani bir bakış açısı ile inşa ettiğiniz görülüyor. Bu bakış açısı, özellikle de desenlerinizde hayvanları, doğayı, insanca yaşamayı merkeze alan güçlü imgelerle karşımıza çıkıyor. Doğa/insan, hayvan/insan, insan/insan arasındaki ilişkiyi şekillendirirken eleştirel ancak dışlayıcı olmayan bu bütünleştirici dili nasıl oluşturduğunuzdan bahsedebilir misiniz?

Ali Akay Felix Guattari’den çevirdiği “Üç Ekoloji” kitabı üzerine yaptığı bir konuşmada Guattari’nin “şeylerin parlamentosu” olgusundan bahsetmişti. Bu ütopik parlamentoda hayvanlar, bitkiler, insanlar, börtü böcek her türlü canlı varlık kendi haklarını özgürce dile getirebildikleri ve karşılıklı mutabakata dayanan bir birliktelik içindeydiler. 2017 yılında The Pill’de gerçekleşen Türkiye’deki son kişisel sergim “Hayvan Çiftliği”nde de buna benzer biçimde doğa ve insan çatışması – birlikteliği üzerine dediğiniz gibi bütünleştirici ve yapıcı bir eleştirel duruş vardı. İşlerimde, mevcut gözlemlenebilir bir durumu ifşa etmekten başka bir şey yapmıyorum aslında. Videolarda özellikle taraftar olmadan ama eleştirel noktaları da sadece gözlemlemeye kurban etmeden dile getirmenin yollarını araştırıyorum.

Ferhat Özgür, “Documenta Basamakları“, Fotoğraf, Değişken Boyutlarda, 2007.

Küratörlüğünü üstlendiğiniz, Elgiz Müzesi’nde gerçekleşen “Demirden Halkalar Gökyüzünde Eridi” (2018) adlı sergide, Virgina Woolf’un “Mrs. Dalloway” adlı yapıtından hareket edildiği görülüyor. Yine son kişisel serginiz “Hayvan Çiftliği”nin (2017) adını, George Orwell’ın aynı adlı romanından aldığı görülüyor. Edebiyata olan ilginizin ve tutkunuzun düşünme ve üretim sürecinize nasıl bir etkisi olduğunu özellikle Hayvan Çiftliği serginiz üzerinden açıklayabilir misiniz?

Roman, öykü, şiir, deneme her türlü biçimiyle edebiyat baştan beri bende sanatla kol kola yürüyen bir tutku. Elimden kitap hiç düşmez. Özellikle roman söz konusu olduğunda onlar benim için sahneleme ve karakterleri tasavvur etme anlamında muazzam bir görsel hazine sunuyorlar. Edebiyat eserlerini betimledikleri sahnenin içindeymişim gibi okuyorum. W. J. T. Mitchell, resim ve heykelin bir şeyi ifade etmek için malzemelerinin doğası gereği manipülasyona başvurmak zorunda olduklarını belirtir. Buna karşın şiir ise sözle istediği gibi oynayabilme özgürlüğüne sahiptir. Hatta antik resimlerde ressamlar resimsel olarak betimlemekte başarısız oldukları figürlerin ağızlarından etiketler sarkıtırlar ve üzerlerine açıklayıcı olsun diye figürün karakteristik özelliklerini yazarlarmış. Benzer biçimde Bilge Karasu da romanı katmerli bir imge üreticisi olarak tanımlıyor. Ona göre, romanda betimlerin konusu ve “betim” adı verilen etkinliğin sınırları da bizi bir takım başka imgelere götürüyor. Doğal olarak kimi işlerimin yanı sıra sorumluluğunu üstlendiğim bazı sergiler kaçınılmaz olarak edebiyatla flört ediyor ve edebiyat betim ve imge arasında sorgulamalarımı güçlendiriyor.

Ferhat Özgür, “Belki de Mutlu Son“, Video, 40.14 dk., 2020.

“Hayvan Çiftliği” sergisi tam da bu anlamda böylesi bir ilişkinin sonucudur diyebilirim. Çünkü edebiyatçı, şair ve çevirmen Efe Murad Balıkçıoğlu ile de iş birliği içerisinde gerçekleştirdiğim bir mekânsal yerleştirmeydi. Ben artık kullanım dışı kalmış ahşap seçim sandıklarını parçalara ayırarak gerek Türkiye’de gerekse Avrupa’da yükselişe geçen milliyetçi siyasete işaret olarak büyük bir kurt heykeli ve ona eşlik eden kuzu ve koyun heykelleri yaptım. Mekana özel olarak tasarladığım bir duvar grafitisi ile büyük boyutlu duvar fotoğrafında ve suluboya hayvan betimlemelerinde George Orwell’in “Hayvan Çiftliği” yapıtına atfen genel siyasetin bir resmini çıkartmaya çalıştım. Bu benim için görselleştirme sınırlarını yokladığım bir deneydi. Efe Murad ise meseleyi bahsettiğim dilsel “betimleme” bağlamında ele alıp, sözcüklerle oynama özgürlüğünü sonuna kadar kullanarak bir video fabl üretti. Bu fabl iki ekrandan metin olarak okunabilecek şekilde video olarak düzenlemeye eklemlendi. Virgina Woolf’un “Mrs. Dalloway”inden hareketle tasarladığım “Demirden Halkalar Gökyüzünde Eridi” grup sergisi ise Woolf’un romandaki karakteri betimlerken kullandığı bir geçiş cümlesiydi. Ben de sergideki sanatçılar arasındaki geçişlere işaret olarak bu cümleyi bir çıkış noktası olarak ele almıştım.

Ferhat Özgür, "Kurt", Ahşap Seçim Sandık Parçaları, 483x248x145 cm, 2017.
Ferhat Özgür, "Demokrasi Kulesi", Seçim Sandıkları, Metal Raf, 130x284x127 cm, 2017.
"İlk Raunt - Banu-Hakan Çarmıklı Koleksiyonu’ndan Bir Seçki" Sergisinden, Galata Rum Okulu, 6 Mart - 12 Mayıs 2018. Fotoğraf: Güncel Sanat Arşivi

Ferhat Özgür, “Kurt”, Ahşap Seçim Sandık Parçaları, 483x248x145 cm, 2017. “Demokrasi Kulesi”, Seçim Sandıkları, Metal Raf, 130x284x127 cm, 2017. “İlk Raunt – Banu-Hakan Çarmıklı Koleksiyonu’ndan Bir Seçki” Sergisinden, Galata Rum Okulu, 6 Mart – 12 Mayıs 2018. Fotoğraf: Güncel Sanat Arşivi

Uzun süredir çalışmalarınızı takip eden kişiler olarak çok üretken bir sanatçı olduğunuzu rahatlıkla söyleyebiliriz. Öyle ki pandemi döneminde bile durmayıp web sitenizde erişime açık olan yeni bir video ürettiniz. Her dönemde ve şartta üretme gücünü ve isteğini kaybetmeden enerjinizi nasıl koruduğunuzdan ve yeni videonuz “Etnospor” dan bahsedebilir misiniz?

Aslında giderek üretim sözcüğünden ürker ve çekinir oldum dersem yalan olmaz. Çünkü bu bana pazara mal yetiştirmek gibi geliyor. Bazen fazla üretkenliğimden şüphe de duymuyor değilim. Koşullar ne olursa olsun sanata bir tutku ve aşk ile bağlı olmamla üretkenim diyelim ama biraz üretmesem nasıl olur diye de sıklıkla soruyorum kendime. Salgın sürecinde uzun yıllara yayılan ve artık kurguya gireceği özgür zamanları bekleyen video kayıtlarına ve arşivime daha çok odaklanabildim. “Etnospor” da böylece bitmiş oldu. 2019 yılında Etnospor Kültür Festivali’nin dördüncüsü düzenlenmişti. Ben Yenikapı Arena ve artık kullanılmayan Atatürk Havalimanı’ndaki gösterilerinden çekimler biriktirmiştim. Organizasyonu üstlenen ALART’ın da çekim izni vermesi ve istediğim başka kayıtları da sağlayıp destek olmalarıyla birlikte “Etnospor” iki ekranlı bir video olarak tamamlandı nihayet. Kalabalık, yığın, kitle ve gruplar bağlamında, tamamen toplumsal temaşanın kapsamlı bir portresini çizmeye çalıştım. Öte yandan festivalin yapıldığı alanların yakın dönemde geçirdiği siyasal ve kültürel dönüşümlere de tanıklık eden bir çalışma olsun istedim.

Ferhat Özgür, “Etnospor“, İki Ekranlı Video, 26.47 dk., 2020.

Ferhat Özgür’e teşekkürlerimizle.

  • Ferhat Özgür hakkında daha fazla bilgi için internet sitesini ziyaret edebilirsiniz.
  • Güncel Sanat Arşivi’ne ait olanlar dışında, bu söyleşide yer alan tüm diğer fotoğraflar, sanatçının internet sitesinden alınmış ve izniyle kullanılmıştır.
  • Bu söyleşide yer alan tüm görsel ve yazılı içeriklerin hakları saklıdır. Kaynak göstermek koşulu ile alıntı yapılabilir. Fotoğraflar için lütfen sanatçı ile iletişime geçiniz.

Anlatılar Söyleşi Serisiyle ilgili daha fazla bilgi için tıklayınız.

Please click for English

Paylaş