Tanıdık ve Sade Bir Eylem Sanata Dönüşürse

Örgü örmek gibi tanıdık ve sade bir eylemin, üstün bir yaratıcılıkla derin bir konunun söylem aracı haline geldiğinin en iyi kanıtı Amerikalı sanatçı Sheila Pepe’nin işleri. Sanatçının, Phoenix Art Museum’da açılan “Hot Mess Formalism” sergisinde yer alan işleri inceledik.

Esin Aykanat Avcı

Büyük müzelerin yüksek duvarları, geniş salonları ve bu alanları baştan aşağı işgal eden sanatçılar… İzleyiciyi boynu ağrıyana kadar yukarı baktıran, tamamen hissedebilmek, her ayrıntıyı görebilmek dürtüsüyle kendi ekseni etrafında döndüren işler, bir göz atıp geçmek yerine izleyicide, durup orada biraz zaman geçirme isteği uyandırmak konusunda genellikle başarılı olmuştur. Geçici yerleştirmeleri ve heykelleri ile tanınan Amerika doğumlu sanatçı Sheila Pepe’nin Ekim 2017-Ocak 2018 tarihleri arasında izlenen sergisi Hot Mess Formalism kapsamında sergilenen Redhook isimli yerleştirmesi, Arizona Phoenix Sanat Müzesi’nde tam da böyle bir mekanın her yerine yayılmış, içerisinde geçirilen her dakikada yeni bir ayrıntının farkına varılan, tam anlamıyla mekanın içerisine örülmüş bir doku olarak tanımlanabilir.

Örme eylemi dendiğinde akla gelen ilk şey, kadınla ilişkilendirilen bir zanaat olur hep. Pepe’nin bilinen örme tekniklerini kullanarak bir el işi yapar gibi bu geniş alana ördüğü dev ölçekli örümcek ağları ise bu eylemi alıp başka bir içeriğin, eleştirinin tam ortasına koyuyor. Öyle ki, zaman zaman hiç görmediğimiz örümcekler, yaşam alanlarımızda dahi istedikleri köşeleri ördükleri ağlarla kendilerinin ilan edebilirler. Pepe’nin bir örümceği taklit eder gibi ince ince fakat sağlam örülmüş, yalnızca bulunduğu yüksek tavanlı salonla da kalmayıp üst katlara kadar yayılmış, mekanın büyük bir bölümünü kaplamasına rağmen bir kütle hissiyatı yaratmaktansa çekip koparılabilecek, silinip süpürülebilecek kadar da kırılgan, hatta havaya milyonlarca ince çizgiyle çizilmiş gibi görünen yerleştirmesinde, sanatçı ansızın bir köşeden içeri sızıp, ağlarını yalnızca kendinin bildiği bir düzende hızlıca asarak mekanı kendine mal etmiş gibi bir his uyanıyor. Bu sebeple arasında gezdiğiniz yerleştirmenin parçaları, aynı zamanda sanki sanatçının sizden öce gelip kendisi için çevirdiği bir alana o yokken giriyormuşsunuz, fakat yine de kendinizi alamayarak merakla ve gizlice keşfediyormuşsunuz hissini de yaratarak, bu gizli yapılan eylemin, izlenebiliyor olabileceğinizin verdiği heyecanı ve belki biraz da tedirginliğini de yaşatıyor.

Genellikle örtme veya örtünme, bir nevi korunma  amaçlı kullanılan eşyalar üretmek için yapılan örme eylemi, Pepe’nin Redhook adlı bu işinde, örümceklerin avlarını yakalamak için kullandıkları tuzakları taklit etmek için bir araç. Bu kadar tanıdık bir süreç sonucunda oluşan, asla tehlikeyle özdeşleştiremeyeceğimiz bir eylemle ilgili algıyı değiştiren bir ürünün içerisinde, bir yakınlaşıp bir uzaklaşma, her gördüğü ayrıntıda daha fazla vakit geçirme ihtiyacı hissediyor izleyici. Bir nevi ağa takılmış bir av gibi bir süre orada takılı kalarak, ilerleyerek, geri dönerek, büyüklüğünü algılamak için uzaklaşıp yakınlaşarak sürekli hareket halinde Pepe’nin yerleştirmesiyle bir süre geçirmek gerekiyor. Bu sırada örgü sürecinin sürekli aynı hareketin tekrar edilmesiyle yapıldığının farkına varıp ortaya çıkan ağın büyüklüğünde acaba aynı hareket kaç kez tekrarlanmıştır konusu akla geliyor. Öyle çok kez tekrarlanmıştır ki, bir yerden sonra artık otomatik hale gelmiş, belki de zaman algısı dahi ortadan kalkmış, aynı içgüdüsel olarak ağını ören bir örümcek gibi sonuca ulaşana kadar hiç düşünmeden devam etmiştir.

Yerleştirmeyle ilgili bir diğer ayrıntı da, uzaktan bakıldığında, canlı renklerin ve örgü dokusunun da yanılgısıyla, ağların tamamen örgü yünlerinden oluştuğu ön yargısı. Yeterince yakından bakıldığında, aslında ağların bir kısmının da bir araya getirilmiş ayakkabı bağlarından örüldüğü görülüyor. Daha domestik, yumuşak, sıcak ve konfor hissi uyandıran yün yumaklarının aksine, sentetik, evin dışı ile alakalı bir malzeme olan ve sanatta bildiğimiz anlamıyla ‘hazır nesne’ olarak nitelendirebileceğimiz ayakkabı bağlarının da kullanımıyla örme eylemi bu yerleştirmede tüm bilindik unsurlarından uzaklaşıp sıcaklık, rahatlık, huzur veren bir ürün yerine tedirginlik ve merak yaratan, izleyicinin üzerinde bir güce sahip bir ürünü meydana getirmiş.

Bu kadar ayrıntının bir araya gelmesi tabii ki tesadüf değil. Tüm bu ayrıntıları zihnimde bileştirmeye çalışırken, müze duvarında sanatçı ile ilgili bir paragraf çarpıyor gözüme; “Önemle belirtmek gerekir ki, Sheila Pepe’nin uygulamasındaki el sanatları süreçleri ile çalışma anlayışı, rastgele yapılmış bir seçim değil, 1970’lerde başlayan feminist ve kendisiyle de özdeşleşen eşcinsel kimliğin yeniden ele alınması ile ilişkilidir. Çalışmaları aynı zamanda Lenor Tawney, Sheila Hicks ve Magdalena Abakanıwicz gibi yer çekimi, ışık, renk ve kütleyle oynamak için dokuma malzemeleri kullanan sanatçıların da içerisinde bulunduğu iplik sanatının (fiber art) daha geniş tarihiyle de kesişir”. Bu sanatçılar teker teker incelendiğinde, hepsinin el işi yaparak kullanım malzemeleri üretmek yerine, yine el işi yaparak ürettikleri büyük ölçekli işleriyle büyük mekanları işgal etmek gibi ortak bir özellikleri olduğu göze çarpıyor. Fikirlerini, seçimlerini ve kimliklerini özgürce ortaya koymak ve tarihten beri süre gelen cinsiyet algısını değiştirmek için tam anlamıyla el birliğiyle uğraşıyorlar. Bir köşede örgü ören kadının yerine her köşeye hakim yeni ve özgür bir kadın kimliği oluşturmanın hiç de küçük sayılamayacak ilk adımlarını atıyorlar.

İşte bu yüzdendir ki, mekanı işgal eden, her köşesine izini bırakan bu işler bizi içerisine çeker. Bu yüzdendir ki, örgü örmek gibi bu kadar tanıdık ve sade bir sürecin nasıl bir yaratıcılıkla insanı kendine boynu ağrıyana kadar, döne döne baktırdığını, derin bir konunun söylem aracı haline geldiğini hayretle sorgulamaya başlar zihin. Her şeyi kadın işi erkek işi olarak ayırmaya yatkın beynimiz, bu işleri görür görmez belki de istemsizce bir kadın tarafından yapıldığını düşünür, hemen işe bir cinsiyet yükler. Oysa içine girdikçe büyüklüğünde ve yaratıcılığında kaybolmaya başlar. İşte Pepe’nin Redhook’u izleyiciyi, örümcek ağları gibi kurduğu bu sistemli tuzağa böyle düşürüyor. Kimileri düştükleri bu tuzağın farkına varıp, bu sakin ve tanıdık görünüşün arkasındaki başkaldırının farkına vararak büyük resmi görmeye başlıyor ve bu ağdan veya oltadan kurtuluyor; kimileri de aradan sıyrılıp geçtiğini sanıyor ama aslında atılan yemi yutmakla kalıyor…

Esin Aykanat Avcı

Sergi Gez Sergi Yaz

Paylaş