İnsanlığın yağmalanmış geçmişi ve bugünü
“Savaşın anılarını “Bir Savaş Nasıl Hatırlanmalıdır?” sorusu aydınlatacak mı? Yeniden acının büyüklüğünü duyumsatacak mı? Yoksa işlerin karşısında duran her insanoğlu, insanlığın yağmalanmış geçmişine ve de bugününe baktığında “yok ettiği zamanlara” karşılık gururlu bir bakışla mı duracak? Belki bir asker şarkısından küçük bir dize akla düşecek ve hemen sonrasında şiddeti kendi eliyle içselleştirip genetiğine kodlayan insanoğlunun “Barış” için yüreği tutuşacak! Barışa söz gelince Ingeborg Bachmann gelir aklımıza ve şöyle der yazar Malina kitabı için: “Gerek bu kitapta, gerekse sonraki kitaplarda savaş üzerine bir şeyler yazmak istemiyordum. Çünkü bunu yapmak çok basit, benim için aşırı basit olan bir şey. Savaş üzerine herkes bir şeyler yazabilir ve savaş her zaman korkunçtur. Ama barış üzerine bir şeyler yazmak, yani bizim barış dediğimiz şey üzerine, çünkü bu, gerçekte savaştır… Gerçek savaş, her zaman adı barış olan savaşın patlamasıyla doğar…” İşte bu bakımdan yeni sorular üretme zamanıdır. Savaşlar her geçen gün dünyayı biraz daha iğrençleştirirken bir grup sanatçının gözünden yansıyan “savaş” soruları nasıl olacak da “barış” adına cevaplanacak?!
Savaş sosyal bir sorun ve sorunların ulaştığı sonuçları yaşanan savaşlardan bağımsız değerlendirmek doğru değil. Bu nedenle “savaş ve sanat” ayrıksı iki uçta durmasına rağmen, insanlık tarihinin topyekûn kültürel değer odaklanması, bize, sanatçının duyarlılığını tepki yaratan kavrama çevirdiğini gösteriyor.
“Bir Savaş Nasıl Hatırlanmalıdır?” sorusunu Toby Clark sorar. Soru sorulara açılır yazarın aklından kalemine: “Savaş anıtları sadece ölenlerin anısına mı yoksa onların uğruna öldükleri değerlere mi adanmalıdır? Kimlerin ölenleri anmak için semboller üretme hakkı vardır; bu sadece bireylere tanınan bir hak mıdır yoksa ulusal anma ve uzlaşma günlerini düzenlemek devletin yükümlülüğü müdür?”Cevapların kamusal alanda arandığını hepimiz biliyoruz. “Ölüm-değer-anı-anmak” gibi kavramları üretme hakkı kimindir? Hangi kimlikler tarafından desteklenmekte ve kamunun can damarına “simgelerle” yerleşmektedir? “Coşku” denilen, yükselme evresi geçit törenlerinde, marşlarda, törenlerde atmosfere gücünü bırakırken, esasında, savaşın acı mirasının dinmeyen gözyaşları değil midir? Daha doğru bir deyişle kabaran yüreklerde “şiddet” farkında olmadan/bilerek içselleştirilir. Apaçık sorular, savaş sonrası süreçte toplumsal psikolojinin devlet eline kilitlendiğini gösterir. Böylece matemin ve kahramanlığın kişisel ifade biçimleri ile tarihin kamusal sunumu arasında uçurumlarla birlikte gerilimli bir atmosfer oluşur.
“Bir Savaş Nasıl Hatırlanmalıdır?” sorusuyla başlayan bu sergi, tehlikeleri göze alıp “Silahlar insin!” diyebilme cesaretini gösterir.”
Dilek Karaaziz Şener ve Ekin Kılıç‘ın küratörlüğünü üstlendikleri “Bir Savaş Nasıl Hatırlanmalıdır?” sergisi, 11 Mart – 5 Nisan 2015 tarihleri arasında Hub Art Space by CerModern‘de görülebilir.
Sanatçılar: Hüseyin Arıcı, Mustafa Akkaya, Deniz Aktaş, Alper Aydın, Mehmet Aydoğdu, Ozan Bilginer, Buğra Ceylan, Hatice Çöklü, Rukiye Epli Dede, Serkan Demir, Erdal Duman, Uygar Erdim, Genco Gülan, Onur Gülfidan, Nurtane Karagil, Ekin Kılıç, Ecem Dilan Köse, Ali Kotan, Emre Okçuer, Aykut Öz, Ali Şentürk, Arda Yalkın, Umay Yılmaz Kutay
Daha fazla fotoğraf için: Güncel Sanat Arşivi
Daha fazla fotoğraf için: Güncel Sanat Arşivi