Döneminin en şöhretli ama bir o kadar da yanlış anlaşılan sanatçılarından biri olan César, ölümünden 20 yıl sonra “César, La Rétrospective” adlı, çok kapsamlı retrospektifle Centre – Pompidou, Paris’teydi.
Defne Tozkoparan
Paris’i Paris yapan özelliklerden biri, tarihi dokusunun oluşturduğu bütünselliktir. Paris sokaklarında dolaşanlar, kendilerini benzer dokuların buluştuğu bir kartpostalda hissederler. Modernizmin getirdiği estetik anlayışı, böyle bir tarihsellik içinde karşınıza çıktığında şaşırmadan edemezsiniz. İşte Centre-George Pompidou böyle bir yapıdır. Tarihsel dokunun içine batırılmış rengarenk pipetler gibi bulunduğu mekana modernist bir soluk katar. Ünlü mimarlar Renzo Piano, Richard Rogers ve Gianfranco Franchini’nin imzasını taşıyan tam adıyla Centre National d’art et de Culture Georges-Pompidou, Aralık 2017’den itibaren kendisi gibi klasik sanat normlarını yıkan bir sanatçıyı ağırlıyor: César, La rétrospective… Sergi, adından kendini belli ettiği üzere retrospektif özelliği taşıyor, başka bir deyişle sanatçının hayatını, yaratım süreci üzerinden kapsamlı bir şekilde ele alıyor. Bu sergi, ziyaretçilerini altmışlı yıllara damgasını vurmuş modernizmin en bilindik yüzlerinden biri olan Fransız heykeltıraş César Baldaccini’nin sanatsal yolculuğuna davet ediyor.
1921’de Marsilya’da doğan César Baldaccini, şarap ticaretiyle uğraşan Toskana kökenli bir ailenin üyesidir. Uzun yıllar sanat eğitimi alan César, klasik heykelde yeni arayışlar peşindedir. “Carrare mermeri çok pahalıydı, oysaki eski hurdalar her yerdeydi. Ben fakir olduğum için heykeltıraş oldum!” [1] diye kendini esprili bir dille anlatan César, klasik anlayışın işe yaramaz ve çirkin bulduğu objelerde yeni bir estetik keşfetmenin heyecanı içine düşer. Malzemesizlikten, atık muamelesi gören hurdalarla çalışmaya başlayan César daha sonra bu objet banale (banal obje) için “Hayatımı buldum. Kendimi bu materyalle, bu teknikle yücelttim” [2] diyecek ve bu objeler, ünlü heykeltıraşın imzası haline gelecektir. Altmışlarda César gibi eskinin normlarını sıradan objenin estetiğiyle yıkmaya çalışan sanatçılar Yeni Gerçekçilik akımında bir araya geleceklerdir.
César’ın 120 eserinin bulunduğu sergi oldukça büyük bir alana yayılmakta. 2000 metre kareden oluşan bu geniş alan, odalara bölünmeye çalışılmadan eserlerin serbestçe sergilenmesine olanak sağlıyor. Brian O’Dohery’nin “Beyaz Küp”ü kadar beyaz ve kutsal, ancak bir o kadar da büyük camlarıyla havadar ve serbest. Camdan görülen puslu Paris manzarası ise serginin parçasıymışçasına ziyaretçilere eşlik ediyor. Sergiye girer girmez César Baldaccini hakkında uzun bilgiler okumak yerine sanatçının eserini yaratmakta olduğu videolarla karşılanıyorsunuz. Böylelikle sanatçıya dair merakınız artmış oluyor. César’ın 1945’li yıllarda Paris Güzel Sanatlar Akademisi’yle devam eden süreci, o yıllarda kaynak metalden yarattığı hayvan ve böcek motifleriyle vücut buluyor. Ancak sanatçının, maddenin doğasıyla sıradan objeleri keşfi bununla sınırlı kalmıyor. Kırklı ve ellili yıllarda başlayan, bu materyalleri ve yeni yöntemleri deneyimleme süreci, farklı yıllarda farklı keşiflerle devam ediyor. Kullandığı yöntemler üzerinden sanatçının günlük objeleri baştan keşfetmesine tanık oluyoruz. Aslında sergi on ana bölümden oluşuyor, bu bölümler sanatçının yarattığı eserler ve kullandığı yöntemler üzerinden şekilleniyor. Ancak sanatçının yaratım sürecine eşlik etmekle beraber bize nereye gideceğimizi söyleyen kronolojik bir çizelge tercih edilmemiş. Sergi bu anlamda klasik retrospektif çizgisinden uzakta. Ziyaretçi, sanatçının hayatını ve yaratım sürecini tamamen eserleri aracılığıyla serbestçe keşfedebiliyor ki bu şekilde sergi ziyaretçiyi aktif kılıyor, sanatçının yaratım sürecine dahil ediyor. Objeye, heykele, materyalin işlenişine César ışığında keşfe çağrılıyoruz.
Bu şekilde bir yönelim, sanatçının yaratım süreciyle paralellik sağlıyor. Kaynak metallerden insan vücudunun izlerine, alçı kalıplardan poliüretan köpüklere, metal sıkıştırmalardan günlük objelerin şeffaf plasterle kaplanmasına, karton, metal, plastik gibi modernizmin getirdiği yeni materyalleri inceliyor ve klasik sanat normlarını yıkıyoruz. Kompresyonlarla zamanı sıkıştırıyor, poliüretan köpüklerle zamanı ve mekanı genişletiyor, plastik kaplamalarla günlük sıradan objeye yeni boyut kazandırıyoruz. Zamansallıkla, mekansallıkla, objeyle, olağanla, eskiyle ve yeniyle oynuyor, şekil veriyor ve modernizmin yeni kapılarını doğuruyoruz. César üzerinden klasik heykel normlarını sıradanın çekiciliğiyle sarsıyoruz. Tıpkı altmışlı ve yetmişli yılların yapmaya çalıştığı gibi. Faşizmden sıyrılmaya çalışan politika, özgür ve kayıtsız olmaya çalışan yeni genç nesil, yeni müzik, kılık kıyafet, sanatsal devrimler, eskinin köhneliğinden çıkma ve yeniyi keşfetme çabası… Sıradan objeyi yüceltme, materyalin doğasını sorgulama, estetiği estetik olarak kabul edilmeyende arama… Tüm bunlar altmışlı yılların yeni bir dünya yaratma çabası. Gerçekliğe yeni boyut verme çabası, adı üstünde Yeni Gerçekçilik akımının aradığı yanıtlar gibi. César Baldaccini bu dönemin yetiştirdiği, özellikle heykel dalında, en iddialı isimlerden biri. Pompidou’daki César retrospektifi tüm renkleriyle, tüm dokusuyla bu yılların kırılma noktasını günümüze taşımakta. César’ı yaratım süreci üzerinden tanıma fırsatı veren bu serginin kapıları 26 Mart 2018’e kadar Paris’te ziyaretçilerini beklemekte…
Defne Tozkoparan
Université de Paris 1 Panthéon Sorbonne, UFR03Histoire de l’art et Archéologie, Master 2, Histoire du Cinéma
Kaynakça:
[1] GRIECO Romain, “César: sculpteur post-industriel”, 31 Aralık 2017, Anthropart, Revue culturelle
https://anthropart.com/2017/12/31/cesar-ou-la-sculpture-post-industrielle/
[2] http://www.moreeuw.com/histoire-art/cesar.htm
César, La rétrospective
13 Aralık 2017 – 26 Mart 2018
Centre – Pompidou, Paris
Küratörler: Bernard Blistène, Bénédicte Ajac, Hervé Derouault