Söyleşi: Seniha Ünay / Hakkında
Çeviri: Burçin Nilay Kalınbayrak / Hakkında
Anlatılar Söyleşi Serisinin Mayıs ayı konuğu, üretimleriyle ulusal ve uluslararası birçok etkinlikte, sergide, kurumda ve koleksiyonda yer alan sanatçı ve müzisyen Cevdet Erek. Söyleşi kapsamında Erek ile eğitim hayatının sanatına etkisi, müzikle ilişkisi ve mimari, tarih ve sesin birlikteliğine bakışı üzerine konuştuk. Üretim sürecini; ses, tipografi, mimari, dil, tarih ve izleyici ile kurduğu güçlü ilişkiler üzerinden okuma fırsatı bulduk.
“Hayatta mimari, tarih ve ses hep birlikte. Ben de konsantre anlar, mekânlar ve biçimler oluşturarak bu birlikteliğin içinde yeni bir araya gelme şekilleri sunmaya çalışıyorum.”
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Mimarlık Bölümünden mezunsunuz. Ardından İstanbul Teknik Üniversitesi Dr. Erol Üçer Müzik İleri Araştırmalar Merkezinde (İTÜ MİAM) Ses Mühendisliği ve Tasarımı eğitimi alıyorsunuz ve 1990’lı yılların başından bu yana deneysel müzikler yapan Nekropsi rock grubunun üyesisiniz. Çalışmalarınızda ise çoğunlukla mekanı ses ile yeniden şekillendiriyorsunuz ve izleyici için mekanı adeta bir sahneye dönüştürüyorsunuz. Eğitim hayatınız ve müzik geçmişinizin sanat hayatınıza nasıl yön verdiğinden, üretim ve düşünme sürecinizdeki yansımalarından bahsedebilir misiniz?
Eğitim hayatlarının sanat üretimindeki etkisini sıralamak veya özetlemek çok kolay değil, halen üniversitede olduğum ve kendi eğitim hayatım da bir nevi devam ettiği için. Sorunuzdan yola çıkarak belki tam planlanmamış eş zamanlılıklardan bahsetmek iyi olabilir. Yani farklı -formel veya informel- eğitimlerin ve pratiklerin bir aradalığından, farkında olmadan çoklu türlü şeyler arası bir çalışma yönteminin deneye yanıla ortaya çıkmasından… Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesinde Mimarlık okurken müzik ile uğraşmak; onu yapmayı, sunmayı ve yayınlamayı grup arkadaşlarımla birlikte yaparak öğrenmek; bunu yaparken canlı bir dönemin, bir kitlenin parçası olmak, daha sonradan eğitimin ve pratiğin devamındaki genel manzaranın ilk altyapısını oluşturmuş gibi gözüküyor. Çok renkli, çok meyveli, bir o kadar da bitirilmemişlikleri veya birden fazla yöndeki çalışmaların bir aradalığının dengesizliklerini de içeren süreçler.
Cevdet Erek, “Bergama Stereo”, Hamburger Bahnhof, Berlin, Almanya, 19.10.2019-08.03.2020. Fotoğraf Matthias Voelzke.
“Tasarlanmış, bol detaylı ve büyük denebilecek ölçeklerde işler olsalar da sonuçlanmaktan ziyade izleyiciye daha da fazla fiziksel ve düşünsel alan sağlamaya çalıştıkları söylenebilir.”
Çalışmalarınız belki de doğası gereği sürekli değişim halinde, özellikle de her bir izleyici için fiziksel, düşünsel ve duyusal bir deneyim alanı yaratıyor. 2017 yılında 57. Venedik Bienali’nde gerçekleştirdiğiniz çalışmanız “ÇIN”, bienal süresince performatif müdahalelerle değişiyor mesela. Çalışmalarınızda hep kendi içinde devingen, atmosferi değişen, sonuçlanmayan bir yapıdan söz edebilir miyiz?
Evet çalışmaların bir bölümünün kendi içlerinde devingen ve sonuçlanmayan yapıları olduğunu söyleyebiliriz. Diğer yandan hiç değişmeyen, kaskatı işler de var. Son 10 yılda gerçekleşen ve mekânlar oluşturmayı hedefleyen işlerin büyük bölümü yaptığınız tanıma uyuyor. Onların; tasarlanmış, bol detaylı ve büyük denebilecek ölçeklerde işler olsalar da sonuçlanmaktan ziyade izleyiciye daha da fazla fiziksel ve düşünsel alan sağlamaya çalıştıkları söylenebilir. “ÇIN” da bu özellikleri taşıyor, sadece sizin bahsettiğiniz, performatif müdahelelerle değişmesi konusuna bir not eklemek isterim: “ÇIN”da bu performatif müdahaleler, hatta aynı anda gerçekleşebilecek performanslar için bir alanlar tertibatı hazırlanmış, fakat o müdahale veya performansların yokluğu merkeze alınmıştı. O yıllarda gündelik hayatımızda yoğun olarak deneyimlediğimiz; kullanımı engellenmiş, kapatılmış kamusal alanları, sergi mekânında, direkt Türkiye Pavyonu’ndaki deneyime eklemek deneniyordu. İzleyicilerin bir bölümü mekânda bazı beklentilere giriyor ve sergi görevlilerine “Performans ne zaman? Bitti mi?” gibi sorularla geliyordu. Ben sergi açıldıktan sonra Venedik’e yaptığım kısıtlı seyahatlerde bazı zamanlarda sergi görevlisi kisvesi altında -performatif bir eylem gerçekleştirmek için değil, izleyicileri izlemek ve bu yeni düzeneğin nasıl çalıştığını anlamaya çalışmak için- mekânda bulunduğum günlerde bu soru ve tepki çeşitlerini sıkça duydum. Seyircilerin, mekânın arka bölümünde yerde duran mimari kemer parçalarıyla oynamaları, onları yeni kombinasyonlara sokmaları veya kendiliğinden küçük sahnelemeler, dans vb. davranışlara girmeleri dışında performatifliğin yokluğu tüm sergi süresince hakim olabildi.
Cevdet Erek, “ÇIN”, Ses Yerleştirmesi, Türkiye Pavyonu, 57. Venedik Bienali, 13.05.2017-26.11.2017. Fotoğraf RMStudio.
2012’de North Rhine-Westphalia Sanat Vakfı tarafından verilen Nam June Paik Ödülü’ne layık görüldüğünüz, “SSS Sahil Sahnesi Sesi” sanatçı kitabınıza değinmek istiyoruz. SSS’de sahilin nasıl taklit edilebileceğini; yöntemleriyle, formülleriyle, görselleriyle tarif ederek, metodolojik ve kuramsal bilginin de olduğu bir kılavuz hazırlıyorsunuz ve şöyle diyorsunuz: “İki el ve bir halı kullanılarak sahil sesi nasıl taklit edilir?” Hep bilmediğimiz yerden ama en eğlenceli olacak şekilde soru soran, hep şaşırtan bir hoca gibisiniz. Bir nesnenin (halı) sesini nasıl duyumsuyorsunuz? Böyle bir fikri şekillendirirken sesi nasıl görselleştirdiğinizden bahsedebilir misiniz?
“Sahil Sahnesi Sesi”, ilk zamanlarda bir performans, sonra stüdyoda yapılan ses/görüntü kaydından oluşan bir video, sonra halının da eklenmesiyle bir yerleştirme olarak gösterildi. Kitaba dönüşmesi sevgili BAS’ta, sevgili Banu Cennetoğlu ve Philippine Hoegen’in beni BENT serisi kapsamında bir kitap yapmak için davet etmeleri vesilesi ile ortaya çıktı. Kitap için çalışmaya başlayınca da o zamana kadar yapmış bulunduğum performanslardan ortaya çıkan tecrübenin ve bu vesile ile de işin temel motivasyonlarının, bu performansı yapacak başka bir kişiye nasıl anlatılabileceği üzerine çalıştım. Kitap, basılı malzemenin doğası gereği görselleştirmeye çalışıyor, ama tüm işin en merkezinde sesin görselleştirilmesi değil; gündelik bir nesneye, ondan çıkan sese odaklanarak dokunmak, çıkan ses ile başka bir mekân ve durumdaki ses olayını taklit etmek, bunu kendi kendine veya başkalarına nasıl icra edersin gibi temel sorular var. Diğer yandan da özellikle bir veya birden fazla halıyı müze duvarlarında sergilerken, uzaktan veya ilk bakışta monokromlar gibi algılanabilecek nesnelerin, izleyicinin dokunması anından itibaren duyulması ve “başlaması” ile görme-duyma/dinleme-dokunma arasında gerilimli ilişkiler yaratma denemesine dikkat çekebilirim, sesi görselleştirme sorunuzu genişletmek için.
Cevdet Erek, “SSS Sahil Sahnesi Sesi”, Sanatçı Kitabı, Sternberg Press, 2012.
“Söze, yazıya, seslere dönüşen fikirlerden bahsederken, yazıyı oluşturan biçimlerin ve de çevreyle, mimariyle ilişkilerinin araştırılmasının da işin merkezinde olduğunu eklemem lazım.”
2019 yılında Şikago Sanat Enstitüsünde gerçekleştirdiğiniz “Chiçiçiçichiciçi” çalışmanızda metal parmaklıklara eşlik eden ve işin adına da referans olan heceler bulunuyor. 2018 yılında Anvers, Belçika’daki M HKA Çağdaş Sanat Müzesinde gerçekleştirdiğiniz “AAAAA” serginizde Anvers’deki binaların A harfine benzeyen cephelerinden hareket ediyorsunuz. 2016 yılında Kasseler Kunstverein’de gerçekleşen “Kış Sergisi”nde ise yine harflere ve hecelere denk geliyoruz. Birçok ülkede sergilenen “Sanatçıyı Gölgeleyen Anıt” çalışmanızda ise harflerle saçak oluşturma fikri üzerine bir form ortaya koyuyorsunuz. Çalışmalarınızdaki tipografi kullanımından ve dil ve ses ilişkisinden bahsedebilir misiniz?
Bahsettiğiniz dil ve ses açısından neler oluyor bu işlerde, kısa tarifler yapmaya çalışayım. Bu ilişkiye bakış ve denemelerle ile ilgili biraz fikir verecektir.
“Chiçiçiçichiciçi”de bir seri parmaklık var uzunca duvarda, elimizde bir çubuk veya kalem gibi bir nesneyi ona dokundurarak yürüyoruz veya koşuyoruz. Parmaklığın tipine, elimizdeki nesneye, güce bağlı olarak takataka‘lar, tikitiki‘ler veya burada çiçiçiçi‘ler meydana geliyor. İzleyiciler veya açılış performansında ben ile eski Nekropsi’den Tolga bunu yaparken, Şikago Sanat Enstitüsünün o uzun ve çok giriş çıkışlı “modern kanat” bölümünün bazı özel köşelerine bu seslerin benzerleri özel hoparlörler aracılığıyla iletiliyor. Bu özel köşelerden sesin geldiği yöne doğrulduğunuzda ise çalan ses patternlerini, nasıl okunacağından tam emin olamadan, duvara işlenmiş yazılara dönüşmüş halde görüyorsunuz.
Cevdet Erek, “chiçiçiçichiciçi”, Ses Yerleştirmesi, Şikago Sanat Enstitüsü, 28.02-21.04.2019. Fotoğraf Cevdet Erek.
Anvers’te (M HKA), tam karşısına geçince bir çizgi roman ses efekti gibi “AAAAA”yı görüyoruz. Birbirine tam eşit olmayan A harfleri; bir fotoğrafta veya mekânda, tam karşısındayken sanki o dışa açılan pencereden biri ya da kentin kendisi bize bağırıyormuşçasına… Tabii sonradan, metni okursak veya birisi bize fısıldarsa, bu büyük şekillerin Anvers’in bazı mahallelerinden seçilmiş, iki katlı dar evlerin cephelerinin bire bir ölçekte temsilleri olduğunu öğrendiğimizde bir bükülme yaşanıyor.
Cevdet Erek, “AAAAA”, Yerleştirme, M HKA Çağdaş Sanat Müzesi, Anvers, Belçika, 20.01-29.04.2018. Fotoğraf Christine Clinkx
“Kış Sergisi”nde, duvarda sergi mekânının sorumlusunun evinde yaktığı yaklaşık miktarda odun ile WINTER (kış) yazısı sağdan sola okunacak şekilde çivilenmiş. Sergi süresince, her gün gündelik miktarda odun, duvardan sökülüyor ve takvim şeklindeki odun dolabına yerleştiriliyor. Hemen hemen baharı kutladığımız güne doğru duvardaki WINTER (kış) yazısı yok oluyor ve depoya geri dönüyor. Diğer yandan daha önce bir benzerini Künstlerhaus Stuttgart’da denediğimiz gibi 7 pencereli sergi mekânının pencerelerine yapılan eklemeler ile haftanın günleri oluşturulmuş.
Cevdet Erek, “Kış Sergisi”, Kasseler Kunstverein, Kassel, Almanya, 22.01-27.03.2016. Photo by Nils Klinger.
“Sanatçıyı Gölgeleyen Anıt”, bahsettiğiniz çalışmaların en eskisi. Burada direkt bir ses veya bir ölçülmüş/döngüsel zaman vurgusu yok. Barselona’nın kıyısında Mataro’daki Can Xalant Yaratıcı ve Çağdaş Düşünce Merkezindeki çalışma döneminin sonunda, o binaya bir saçak olarak tasarlanmıştı. Merkez, yeni hükümet döneminde kapandı, benim iş de hayatına müzelerde devam etti. İspanya İç Savaşı’nda savaşmak için giden uluslararası tugaylar anısına kendi memleketlerinde yapılmış anıtlar üzerindeki yazılardan yapılmış alıntılar, sanat için yerini yurdunu terk etmiş kişiler için kahramanca bir metinde tekrar bir araya geliyorlar. Bu metin bir saçak şekline geliyor (Can Xalant’ın bahçesinde güneşli alanlarda çalışabilecek bir gölge yoktu), hem gelecek sanat erbabına belli saatlerde bir gölge hazırlıyor hem de metin belli saatlerde okunur hale geliyor. İlk önce İngilizce sonra Cuenca Bienali için İspanyolca versiyonları yapıldı. Şu an kalıcı olarak sergilenmekte olduğu Utrecht Merkez Müzesinde orijinal boyutlunun yanında bir de küçük Flamanca versiyonunu ürettik, göze yakın bir hizada sergilenebilecek bir nevi altyazı gibi.
Tabii ki tüm bu işlerde; söze, yazıya, seslere dönüşen fikirlerden bahsederken, yazıyı oluşturan biçimlerin ve de çevreyle, mimariyle ilişkilerinin araştırılmasının da işin merkezinde olduğunu eklemem lazım. Sanırım aynı zamanda bir merak ve keyif olduğuna vurgu yapmam ise çok gerekli değil.
Cevdet Erek, “Sanatçıyı Gölgeleyen Anıt”, “The Art of Climbing Mountains” grup sergisinden, 303 Galeri, New York, 29.06-29.07.2011.
“Tarihler, dönemler, mekanlar, kişiler, anlatılar, mücadeleler”
Son olarak, geçen yıl Arter’de görme fırsatı bulduğumuz “Bergama Stereotip” çalışmanıza değinmek istiyoruz. Arter’e özgü hazırlanmış sesli bir yerleştirme bu. 2019 yılında Almanya’da sergilediğiniz “Bergama Stereo” çalışmanızın da devamı. M.Ö. 2. yüzyılda İzmir’de Bergama olarak anılan antik Pergamon şehrinde inşa edilen ancak 1870’li yıllarda Almanya’ya götürülen Büyük Bergama Sunağı’nın tarihi ve mimarisi üzerinden sesle hareket ediyor çalışmanız. Bu çalışmanızı da merkeze alarak sanat üretiminizdeki mimari, tarih ve sesin birlikteliğinden bahsedebilir misiniz?
Hayatta mimari, tarih ve ses hep birlikte. Ben de konsantre anlar, mekânlar ve biçimler oluşturarak bu birlikteliğin içinde yeni bir araya gelme şekilleri sunmaya çalışıyorum. Bu ilişkileri, genelde yoğunlaşmak konusunda heyecan duyduğum veya uğraşılmasını gerekli gördüğüm “şeyler” belirliyor; bazen davet edildiğim etkinlikler, kurumların ilişkili olduğu tarihler, mekânlar da bu ilişkilerin içine giriyor. Başka olası meraklılara veya kendini bir anda sergileme alanı içinde bulan izleyicilere başka görme duyma biçimleri sunarak, geri dönüşler alarak zenginleştirmeye çalışıyorum bu ilişkileri.
Cevdet Erek, “Bergama Stereo”, Hamburger Bahnhof, Berlin, Almanya, 19.10.2019-08.03.2020. Fotoğraf Matthias Voelzke.
“Bergama Stereo”; Bergama’daki Pergamon kentinin Pergamon Krallığı döneminde yapıldığı bilinen Büyük Bergama (veya Zeus) sunağının yapılma nedenlerine, sunağı çevreleyen Gigantomakhia Frizi’nin anlatısına, sunağın yapılış hikayesine, parçalarının Berlin’e götürülmesi ardınan birleştirilmesine, çevresine Pergamon Müzesi’nin yapılmasına, müzedeki hayli yaratıcılık da kullanılan yerleştirme şekline, iki Dünya Savaşı arası Berlin’e ve faşizme direnişe, Sovyetler döneminde olanlara, sonra yine Bergama’ya, kampanyalara, sonra benim de deneyimlediğim son iki on yılın Berlin’ine gibi birbiriyle ilişkilenen tarihler, dönemler, mekanlar, kişiler, anlatılar, mücadeleler işi besliyor. Sonra İstanbul’a, Arter’in bağlamına nasıl gelebileceği, nasıl yeniden üretileceği fikri, “Bergama Stereotip” başlığıyla cisim buluyor. Yine görsel anlatıyı, mimariyi yok etmeyen bir işitsel düzenleme ile yeniden yaratmak değil ama karşısına başka bir öneri oluşturmak gibi bir deneme yapılıyor, biçimlerden bahsedecek olursak. Sesler, tarihten gelen frizdeki görsel anlatıyı sese çevirmeye değil, kendine has imkanları kullanarak mimariyle bir araya gelmeye, ona yön vermeye ve ondan yer almaya çalışıyor. Çeşitli vurma/vurmalı sesler, hırıltılar ve diğerleri; çevreledikleri hatta boyutlarını vererek oluşturdukları mimari ile beraber kendi aralarında bir mücadeleye giriyor, çevrelerine iletiyor, sergi alanından, duvarlardan yankılanıyor, geri dönüyor ve ses miksinin parçası oluyor. Ardından işin; çevresinde, üzerinde, yanında, karşısında, basamaklarında gezinen, oturan izleyicilerin zihinlerinde, bedenlerinde yeni fikirlerle yankılandığını hayal ediyoruz.
Cevdet Erek, “Bergama Stereotip”, Ses Yerleştirmesi, Arter, İstanbul, 27.02.2020–30.12.2020. Fotoğraf flufoto.
Cevdet Erek’e teşekkürlerimizle.
- Cevdet Erek hakkında daha fazla bilgi için internet sitesini ziyaret edebilirsiniz.
- Güncel Sanat Arşivi’ne ait olanlar dışında, bu söyleşide yer alan tüm fotoğraflar, sanatçının internet sitesinden, izniyle kullanılmıştır.
- Portre Fotoğrafı: Cevdet Erek, “chiçiçiçichiciçi”, Açılış Performansı, Şikago Sanat Enstitüsü, 28.02.2019. © Cevdet Erek
- Bu söyleşide yer alan tüm görsel ve yazılı içeriklerin hakları saklıdır. Kaynak göstermek koşulu ile alıntı yapılabilir. Fotoğraflar için lütfen sanatçı ile iletişime geçiniz.
Anlatılar Söyleşi Serisiyle ilgili daha fazla bilgi için tıklayınız.