Söyleşi: Seniha Ünay / Hakkında
Çeviri: Burçin Nilay Kalınbayrak / Hakkında
Anlatılar söyleşi serisinin Mart ayı konuğu, toplumsal meseleleri otobiyografik bir yaklaşımla bize gösteren, hepimizin hayatında yer alan imgeleri, nesneleri, olayları ve durumları “ben” üzerinden bir okumayla bize sunan sanatçı Gül Ilgaz. Ilgaz ile çok içten bir anlatıyla üretim süreci ve yapıtlarından bahsettiği bir söyleşi gerçekleştirdik. Bu içtenliğin size de yansıması temennisiyle iyi okumalar dileriz.
“İçinde bulunduğum duygu durumlarını sorgularken sıklıkla sezgisel bir hissiyatın peşine takılarak bunu nasıl bir anlatım biçimi ile dönüştürebileceğim sorusunu kendime soruyorum.”
Çalışmalarınız kimlik, beden, cinsiyet, toplumsal normlar, bellek gibi konular ekseninde şekilleniyor. Bu konular her ne kadar toplumsal meseleler olsa da sizin bu meseleleri otobiyografik bir yaklaşımla ele aldığınız görülüyor. Bir meseleyi ele alma, bir yapıtı ortaya çıkarma sürecinizden bahsedebilir misiniz?
Belli bir zaman diliminde, eskilerin deyimi ile nasıl bir halet-i ruhiye içindeysem onun göstergeleri ve metaforları üzerinde yoğunlaşıyorum. Yaşamı en güçlü hissettiğimiz anlar sıkışmışlıklarımız, zorlanmalarımız ve sorunlarla mücadele ediş zamanlarımız oluyor. Yaşamın bana dokunduğu bu noktalar, varlığından şüphe edemeyeceğim gerçekliğim oluyor ve işlerimin çıkış noktasını teşkil ediyor. İçinde bulunduğum duygu durumlarını sorgularken sıklıkla sezgisel bir hissiyatın peşine takılarak bunu nasıl bir anlatım biçimi ile dönüştürebileceğim sorusunu kendime soruyorum. Bazen bunun için; tasarladığım bir sahneyi oluşturmam, ona göre mekân ya da malzemeler bulmam, hatta giyinmem gerekiyor. Bütün bu materyalleri aramam, bulmam çok uzun zaman alabiliyor. Arayışında olduğum yer ya da malzeme ne zaman karşıma çıkarsa o zaman o işi yapmaya başlayabiliyorum. Aradığım bir kayayı tesadüfen bir gezi sırasında bir ormanda veya ahşap bir tahterevalliyi bir parkta bulmam bazen aylar sürebiliyor.
Gül Ilgaz, “Taş”, Fotoğraf Baskı, 60×150 cm, 2011.
Gül Ilgaz, “Tahterevalli”, Video, 2011.
Çalışmalarınızın hem gösteren hem de gösterilen olarak en önemli öznesi sizsiniz. Geçmişten bugüne çalışmalarınızda başrolde olan “ben”den bahsedebilir misiniz? Bu “ben” neyi temsil eder, ne söylemek ister?
Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümünden mezun olduktan sonra beş yıl kadar Sanat Tanımı Topluluğu olarak bilinen STT’nin çalışmalarına katıldım. Bu çalışmalar; sanata soru soran, çözümleyici ve disiplinler arası, analitik, zihinsel açıdan yoğun çalışmaları gerektiriyordu. Bu süreç zarfında “kişisel olanın dışlandığı” bir çalışma içinde olduğumuz sıkça ifade edilirdi. Yani birey olarak “ben”, hayat ve dış dünya ile olan ilişki, tamamen sanat üretiminin dışında kalıyordu. Belli bir süre sonra, büyük ve iddialı söylemler yerine kişisel olanı içeri alarak, basit ve yalın kendi sözümü söyleme ihtiyacı duydum. Benzer sebeplerle gruptan ayrılıp çalışmalarımıza Gülçin Aksoy, Nancy Atakan ve Neriman Polat ile Arnavutköy’de tuttuğumuz bir atölyede devam ettik. Atatürk Kültür Merkezinde, 1998 yılında dört kadın sanatçı olarak “Arada” adlı bir sergi yaptık. Bu sergiye, ölçüleri mekânın ölçüleri ile ilişkili boş tuvallerden oluşan minimalist bir yerleştirme ile katıldım.
Gül Ilgaz, “İsimsiz”, Yerleştirme, 1998.
Kendi yaşamıma bakmak, 2000 yılında “Yerli Malı” sergisinde “Bebek ve Bayrak” adlı çalışmam ile oldu. O dönemde toplumsal yargıların, kuralların, işlenmişliklerin üzerimizdeki etkilerini sorguluyordum. Bir kız çocuğu olarak, ayıplarla, “elalem ne der”lerle büyümüştük. “Bebek ve Bayrak”, anaokulu öğretmenim tarafından benim okumam için yazılmış bir şiirdi. Bu şiiri okuma anının bir fotoğrafını bulmuş, sergide duvara dia makinasıyla yansıtmıştım. Şiir, “Attım yere bebeğimi, sarıldım bayrağıma, canım bayrağım dedim, götürdüm dudağıma’’ mısraları ile son buluyordu. Bu mısra doğal olan ile empoze edilmiş olanın karşıtlığını ve çelişkisini tüm çıplaklığı ile gözler önüne seriyordu.
Gül Ilgaz, “Bebek ve Bayrak”, Yerleştirme, 2000.
Kişisel olana, çocukluğuma ait bir anı ile giriş yaptıktan sonra, içinde bulunduğum zaman dilimini ve o zaman dilimi içindeki duygu durumunu sorguladığım bir döneme girdim. Zaman sadece içinden geçtiğimiz bir olgu olarak değil, üzerimizde yarattığı tüm etkileri ile bedene nüfuz ederek varlığını sürdürüyor. Ancak yaşanan zamana gene beden yolu ile karşılık veriyor, tepki gösteriyor, cevap veriyoruz. Benim karşılık verişim, deneyimlenen zamanın bana hissettirdiklerinin biçimsel bir tercümesi olarak sanat yapıtına dönüşüyor. Bu anlamda kameranın önünde bir çeşit performansı icra eden olarak kendi bedenimi kullanıyor olmam önem kazanıyor. Yaptığım çalışmalar; başkaları tarafından da deneyimlenen, yaşanan, maruz kalınan yaşantılar olması bakımından izleyici ile ortak bir paydada buluşuyor. Kadın bedeninden bu dünyaya baktığımdan, bunun da izleri işlerimde sıkça görülüyor.
“Belleğimde yer etmiş, sanat tarihinin derinliklerinden çıkıp gelen yapıtlar işlerimin içine sızabiliyor.”
2003 tarihli “Evlilik Tablosu” çalışmanızda Jan van Eyck’ın “Arnolfini’nin Evlenmesi” (1434) resminden izler bulunuyor. 2009 yılında Akademie der Künste binasındaki “Ayaklarımın Altında Cenneti Değil, Dünyayı İstiyorum” başlıklı sergide yer alan “Mücadele” isimli çalışmanız ise Berlin Bergama Sunağı’ndaki Athena kabartmasına yerleştirilmiş kendi kafanızı ve ellerinizi gösteriyor. Yine 2020 tarihli “Haberler” çalışmanız Mantegna’nın “Saint Sebastian” (1480) resmini anımsatıyor. Çalışmalarınızdaki sanat tarihsel referanslardan, geçmişle kurduğunuz bu ilişkilerden bahsedebilir misiniz?
İşin çekim aşamasından sonra daha zihinsel olan, işin duygusal hali ile arama mesafe koyduğum bir çalışma dönemi bilgisayar ortamında gerçekleşiyor. Böyle bir süreç içinde daha önceden tasarlamadığım çağrışımlara ve hatta tesadüflere kendimi bırakıyorum, belleğimde yer etmiş, sanat tarihinin derinliklerinden çıkıp gelen yapıtlar işlerimin içine sızabiliyor. “Kırılma Noktası” başlıklı son kişisel sergimde “Haberler” adını verdiğim çalışmam için kullanmak istediğim okları düşünürken aklıma Mantegna’nın “Saint. Sebastian” adlı işinin gelişi tamamen çağrışımsaldı. Ancak bir kez Mantegna’nın oklarını kullanmaya karar verdikten sonra çalışmanın ışığı ve genel atmosferi de değişmiş oluyor. Bunlar günümüz sanat yapıtları ile birleştiğinde işe yeni bir katman yaratıyor ya da anlatımı güçlendirerek geçmiş ile günümüz arasında bir bağlantı da kuruyor. Tarihsel bir benzerlik ya da çelişki ortaya çıkıyor.
Gül Ilgaz, “Haberler”, Fotograf Yerleştirme, C-Print, 2020.
“Son dönem çalışmalarımın sadece kişisel olan değil, ortak bilinçaltımızı da tetikleyen veya oralardan yüzeye çıkan bir nitelik kazandığını gözlemliyorum.”
Çalışmalarınızda fotoğrafın, hem bir üretim biçimi hem de değişen, dönüşen bir araç olarak öne çıkan ana malzemelerinizden biri olduğu görülüyor: 2001 tarihli “Klişe”, 2000 tarihli “Bebek ve Bayrak”, 2003 tarihli “Babamın Terlikleri” çalışmalarınızda olduğu gibi. Göze çarpan bir diğer malzeme ise 1990’lı yıllardaki işlerinizde ve 2020 tarihli “Kırılma Noktası” çalışmanızda kullandığınız tuval ve tüller. Bir de çalışmalarınızda bazen biçim bazen içerik olarak ortaya çıkan bir ev imgesi var: 2001 tarihli “Ölüme Doğmak”, 2016 tarihli “Kurtarılmış Anılar” ve “ Annemin Odası”, 2020 tarihli “Ev Sesleri” çalışmalarınız buna örnek verilebilir. Malzeme olarak fotoğraf, tül, tuval ve evin görünür olduğu örnekleri çoğaltmak mümkün. Nedir bu malzemeleri üretimlerinizde kullanmanıza sebep olan? Bunları; içerik, biçim, imge üretme sürecinize dahil etme ve dönüştürme dürtüleriniz nelerdir? Bununla birlikte, yerleştirme, fotoğraf ve video gibi farklı mecralarda düşünme ve üretme dilinizden de bahsedebilir misiniz?
Bir fikrin zihnimde canlanması ile başlayan süreç, yapım aşamasında işin video mu fotoğraf mı yoksa bir enstalasyon mu olacağı olgusunu da içinde barındırıyor. İyi bir iş yapmak için büyük prodüksiyonlara ihtiyaç yok aslında. Hatta büyük prodüksiyonların gösterişi, işin özünden bir şeyler de kaybettiriyor olabilir. Elimin altında olanlar bazen yeterli gelebiliyor. Bu anlamda çalışmalarımda bazen biçim bazen de içerik olarak ortaya çıkan ev imgesi var.
Ev bizim içine doğduğumuz, emeklediğimiz, büyüdüğümüz, keşfettiğimiz, sofrasında yediğimiz, odasında çalıştığımız, tv karşısında çekirdek çıtlattığımız, sevdiğimiz, sevindiğimiz, küstüğümüz, terk ettiğimiz, döndüğümüz bir yer. Oradan dış dünyaya taşıdıklarımız, dış dünyadan getirdiklerimizle oluşan bir mekân. Eve ait eşyalar, perdeler, çekmeceler, dolaplar, çarşaflar, örtüler, bütün bu yaşanmışlıkların izleri ile dolu.
Hatta bu eşyaların seslerinin bile hafızamızda yeri var, yani her evin kendi sesi var. Annemin evinden gelen bir komodin çekmecesinin sesi “Ev Sesleri” çalışmamın çıkış noktası oldu. Özellikle son zamanlarda tek başıma evde vakit geçiriyor olmamdan ötürü evdeki seslerin bize eşlik ettiğini ve yalnızlığımızı paylaştığını fark ettim. Ev eşyalarının fotoğrafları ve onların çıkarttıkları seslerin kaydından oluşan bir enstalasyonu son kişisel sergimde sergiledim.
Gül Ilgaz, “Ev Sesleri”, Fotograf ve Ses Yerleştirme, 2020.
1999 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi Taşkışla’da düzenlenen “Arada 99” sergimizde ise öğrencilerimden, onlar için hatırası ya da anlamı olan nesneler getirmelerini istedim. Sergide bu nesneleri asarak tülden yapılmış tüpler içine yerleştirdim. Tuval bezinin yerini tül, böylece almış oldu. Tül, hem geçirgen hem izole eden, eve ait, kadınsı bir malzeme. Bazen hayatın ve yalıtılmışlığın bazen de şeffaflığın göstergesi olarak işlerimde kendini gösterdi. “Onlar” adını verdiğim bu çalışmayla öğrencilerimin hikayelerini dönüştürerek kişisel olana bir giriş yaptım.
Son dönem çalışmalarımın sadece kişisel olan değil, ortak bilinçaltımızı da tetikleyen veya oralardan yüzeye çıkan bir nitelik kazandığını gözlemliyorum. Yükselişlerimiz, düşüşlerimiz, kırılganlıklarımız, hassasiyetlerimiz, yetersizliklerimiz, karşı gelişlerimiz, kabullenişlerimiz, eksikliklerimiz ve fazlalıklarımız ile insan olma hallerinden bahsediyorum. Bütün bunların ortak bir zemini olduğunu ve her kim olursak olalım bizi buluşturduğunu düşünüyorum.
Gül Ilgaz, “Beyaz Elbise”, Yerleştirme, 2020.
Gül Ilgaz’a teşekkürlerimizle.
- Gül Ilgaz hakkında daha fazla bilgi için internet sitesini ziyaret edebilirsiniz.
- Güncel Sanat Arşivi’ne ait olanlar dışında, bu söyleşide yer alan tüm diğer fotoğraflar, sanatçının kendisi tarafından gönderilmiş ve izniyle kullanılmıştır.
- Bu söyleşide yer alan tüm görsel ve yazılı içeriklerin hakları saklıdır. Kaynak göstermek koşulu ile alıntı yapılabilir. Fotoğraflar için lütfen sanatçı ile iletişime geçiniz.
Anlatılar Söyleşi Serisiyle ilgili daha fazla bilgi için tıklayınız.