Anlatılar Söyleşi Serisi: Nancy Atakan

Please click for English

Söyleşi: Seniha Ünay / Hakkında
Çeviri: Burçin Nilay Kalınbayrak / Hakkında

Anlatılar Söyleşi Serisi, Şubat ayında gerçekleşen altıncı sayısında kadın, kimlik, aidiyet, hafıza konularını, kadınların hikayeleriyle anlatan Nancy Atakan’ı ağırlıyor. Atakan, yıllar boyunca süren araştırmalarının sonuçlarını bizlerle paylaşırken, belki de hepimizin evinde bizlere anneannelerimiz tarafından armağan edilmiş, bir gün kullanmak için sakladığımız, anneannelerimiz işlerken izlediğimiz ama belki de hiç dikkatlice bakmadığımız o güzel iğne oyası, nakış, dantel ve işleme geleneklerine ağırlık veriyor. Geleneksel nakış uygulamalarını çalışmalarında yaşatırken kadınların hatıra ve tecrübelerini günümüze taşıyor. Söyleşi boyunca Atakan ile üretim sürecinde geleneksel işleme tekniklerinin önemi, kadınların anılarının işlerine yansıması, çok yönlü yapısının sanat üretimine etkisi ve çalışmalarındaki araştırma ve iş birliği süreçleri hakkında konuşma fırsatı bulduk.

“Eşimin büyükannesinden bana kalan iğne oyaları ve söyleşi yaptığım kadınların çalışmaları, sandıklar yerine müzelerde olmalı.”

Amerika’daki Güzel Sanatlar ve Sanat Tarihi eğitiminizin ardından Yüksek Lisans derecenizi Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Psikolojisi dalından, Doktora derecenizi Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sanat Tarihi dalından alıyorsunuz. 1969 yılından beri de İstanbul’da yaşayan, sanatın teorisi ve uygulaması üzerine düşünen ve üreten bir sanatçı, yazar, eğitmen, sanat tarihçi ve sanat eleştirmeni olarak çok yönlü bir yapınız var. Eğitim geçmişinizdeki farklı alanların ve bu çok yönlü yapınızın yaşamınıza ve sanatınıza nasıl yön verdiğinden bahsedebilir misiniz? 

Gördüğüm, tecrübe ettiğim, yaşadığım, düşündüğüm, okuduğum ve yazdığım her şey iç içe geçiyor. Benim için sanat alanında çalışmak; geçmişi, şimdiyi ve geleceği anlamanın bir yolu (anlayabildiğim kadarıyla). Bazen yıllarımı araştırma yaparak geçiriyorum. Bulgularımı, nihayetinde bir sanat eseri biçiminde insanlarla paylaşsam da benim için süreç ve fikir, bitmiş bir projeden, değer olarak, çok daha ağır basıyor. Kelimeler, çeviri, anlama, yanlış anlama ve bunların imge ile ilişkisi beni büyülüyor.

Hayatımdaki hiçbir şey gerçekten planlı değildi. Bir şeyler organik olarak gerçekleşti. Bir soru, bir diğerine yol açtı. Bir yolculuk, bir diğerinin olasılığını ortaya çıkardı. Merak, sevgi, her ne yapıyorsam onu elimden gelen en iyi şekilde yapmak ve bazen haksızlığa karşı öfke beni ileriye götürdü. Sanat uygulamam; işbirliğini, diğerleriyle paylaşmayı ve diğerlerini dinlemeyi vurguluyor.

1990’lardan bir metinsel sanat çalışması olan “Ve”, ilişkilerin, iki insan arasındaki boşlukta gerçekleşenlerin önemli olduğuna dair düşüncemi hala ortaya koyuyor. “Ve”yi ilk kez eklemeli bir heykel olarak sergiledim. Onu Türkçeye çevirdim ve öğrencilerimden birine, galeri duvarındaki Türkçe dijital baskımı kırmızı mürekkeple düzelttirdim. 2007’de “Ve”, kendimi bir araya getiren mekanlar arasında hareket ettiğim bir animasyon filmi oldu. Boşlukları, sesleri, yazıları ve imgeleri birbirine bağlamaya çalışırken, kendimi boşluğun ne içine ne dışına, ne oraya ne de buraya yerleştiren hayali görüntüleri birleştirdim.

Benim için öğretmek, yazmak, okumak, yaşamak, sanat yapmak, ilişkiler, karşılıklı konuşma… Basitçe organik olarak bağlantılı ve iç içedir.

And

and is neither this nor that

and is always in-between two things and belongs to neither

and marks the border of each

and has neither beginning nor end within and experiences develop events take place

revolutions evolve

like a river and flows

barely perceivable

and picks up speed in the middle and undermines its own banks

Nancy Atakan, “Ve”, Dijital Video, 2’06”, 2007.

Kimlik, hafıza, toplumsal cinsiyet, kültür, tarih gibi konular ekseninde çalışmalarınız bulunuyor. Her çalışmada bizi anlatan, bizi bize hatırlatan bir duygu var. Bu konulara sizi iten etkenler nelerdir? Çalışmalarınızda ele aldığınız konuları nasıl bir düşünme ve üretim süreci sonucunda ortaya çıkarıyorsunuz?

Bana öyle geliyor ki sanatçıların, tüm hayatlarını keşfetmeleri için sadece birkaç konuları var. Bunların ne olacağını muhtemelen kişilik belirliyor. Çocukluğumun ve oynadığım oyunların, çocukken yaşadığım evden ayrılmadan önceki hayatımda eksik olan her türlü sanat biçiminin, fotoğraflara olan düşkünlüğümün mutlaka bir rolü olmalı. Belki de bir kadın ya da belki de bir anlamda yerinden edilmiş bir kişi olduğum ve bu yüzden mekanla ilgilendiğim için bu konuları alt üst ediyor ve onlara farklı açılarından yaklaşıyorum ama asıl soru, mesele ya da fikir aynı kalıyor. Kadın konusuyla ilgili sürekli okuyorum ve Judith Butler, Luce Irigaray, Susan Sontag ve Julia Kristeva’nın çalışmalarında önemli düşüncelere rastladım. Geçen yıl, Ursula K. Le Guin ve Donna Haraway’i de ekledim. Nora Tataryan, Naz Cuguoğlu, Merve Ünsal, Meltem Sarıçiçek gibi daha genç arkadaşlarımdan kitap önerileri rica ediyorum. Özel ilgi alanlarımdan bir diğeri de tarihin dışında tutulmuş kadınlara ses vermek. Araştırma, genellikle gerçek ve kurgu arasında bir yerde görsel hikaye anlatımına yol açıyor. Soylulaştırma, ilgilendiğim konulardan biri olmayı sürdürüyor ve şimdi özellikle ekolojiyle ilgileniyorum. Bu konular farklı bir yazar ve kitap listesi içeriyor.

İlginç ki en kişisel işlerimden bazıları, başkalarına sesleniyor gibi görünüyor. 2000 tarihli “Her An Doğuyorum” isimli dijital baskım, şu an New York’taki Moda Teknoloji Enstitüsünde, “Ekmek ve Dikenler: Güncel Türkiye’de Kadınların Sorunları” başlıklı bir konuşma dizisinin afiş görseli olarak kullanılıyor. 2002 tarihli işim, “Olamadım”, annelerini asla memnun edemeyen birçok kadına hitap ediyor. 2001 tarihli “Sessiz Çığlık” işimse defalarca sergilendi çünkü herkesin çaresizlik, hüsran, öfke ve güçsüzlükle ilgili duyguları var. Yıllar içinde, özellikle de videolarımda, çeşitli bakış açılarıyla bu konulara geri döndüm.

Nancy Atakan, “Her An Doğuyorum”, Dijital Baskı, 1×2.5 m, 2000 / 40×120 cm, 2009.

Nancy Atakan, “Olamadım”, Dijital Baskı, 550×70 cm, 2001/2009.

Nancy Atakan, “Sessiz Çığlık”, Pleksiglas Üzerine Dijital Baskı, 52×92 cm, 2001 / 34×60 cm, 2009.

“Tarih boyunca resim, erkek egemen bir teknik olmuştur ve ben bu geleneğin bir parçası olmak istemedim.”

Daha önceleri resim yapsanız da belli bir süre sonra resim yapmayı bıraktığınızı biliyoruz. Üretimlerinizi, daha çok, kadına atfedilen, kadınlarla anılan dikiş, nakış vb. yöntemlerle gerçekleştiriyorsunuz. Bir kadın olarak, kadınlara dair meseleleri yine genellikle kadınlarla ilişkilendirilen yöntemlerle anlatmanızdan ve bunun nedenlerinden bahsedebilir misiniz? 

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesindeki Doktoramı bitirdikten sonra  resim yapmayı iki sebepten bıraktım. Birincisi, resim yapmayı aslında hiç istemediğimi ama bir sanatçının yapması gereken şeyin bu olduğunu düşündüğüm için resim yaptığımı fark ettim. İkincisi, tarih boyunca resim, erkek egemen bir teknik olmuştur ve ben bu geleneğin bir parçası olmak istemedim. Özü itibariyle sanırım sadece diğer mecralarla çalışmayı tercih ettim. 

1990’ların ortalarında, çalışmalarımda yeni bir sanat felsefesi ve fikirlerin gerçekleşmesinde yeni bir tarz ortaya çıktı ama erken dönem resimlerimden aile fotoğraflarının fotokopileri, kumaş gibi ögeleri ve küreselleşme, mekan ve kadın kimliğine ilişkin konuları sakladım. “‘Tea’ Diyenler ve ‘Çay’ Diyenler” isimli bir sanatçı kitabı ve bir yerleştirme ile sonuçlanan ilk araştırma projemde, Walter Benjamin’den referans alarak, fotoğraflar ve renkli fotokopiler kullandım. İlk analog filmim “Belgeleme”de (1994, yeniden üretim 2012), dokümantasyon olarak sanat nesnesi tanımımın totolojisini okudum. Teknoloji değiştikçe fotokopi ve analog filmden dijital baskı ve dijital videoya geçtim ama felsefem temel olarak aynı kaldı.

Nancy Atakan, “‘Tea’ Diyenler ve ‘Çay’ Diyenler”, 48 Renkli Fotokopi, 30×35 cm, 48 Renkli Fotoğraf, 30×35 cm, 1998.

Belgeyi belgeliyorum.
Birisi benim belgemi belgeliyor.
Belge belgeleniyor.
Benim belgem, bir belgeleme bizim belgemizdir.
Belge belgelendi.

Nancy Atakan, “Belgeleme”, Tek Kanallı Video Döngü, 1’, 1994/2012.

Dantel ve iğne oyasına olan ilgimi, resimlerimden yeni sanat uygulamalarıma taşıdım. 1980’lerde suluboya resimlerim, tasarımlarım, nakış unsurları içeriyordu. Yıllar süren araştırmalar sonucunda, 2004’te, sandıklarında sakladıkları eski iğne oyası ve dantelleri gösteren, eşimin ailesinden yaşlı kadınların çevresinde geçen “Büyükannenin Danteli” filmini yaptım. Eşimin büyükannesinden bana kalan iğne oyaları ve söyleşi yaptığım kadınların çalışmaları, sandıklar yerine müzelerde olmalı. Erkekler tarafından yapılan resimler güzel sanat nesneleri olarak görülüyorken neden kadınlar tarafından harika şekilde tasarlanmış bu eserlerin el işi olarak görüldüğünü sorguladım. Kadınların eşit derecede muhteşem yaratıcı çalışmaları, gözden uzakta sandıklarda saklanıyorken neden erkek ressamlar görkemli müzelerde saygı görüyor ve yüceltiliyor?

Nancy Atakan, “Büyükannenin Danteli”, Digital Video Yerleştirmesi, Sandık, Dantel, 12’, 2004.

“Fark ettim ki tarihin bir döneminde, dünyanın herhangi bir yerinde roman yayımlamaya izni olmayan ya da ressam olarak eşit derecede takdir görmeyen kadınlar; kendi düşüncelerini, kelimelerini, şiirlerini ve araştırmalarını içeren nakışlar yapabiliyordu.”

Araştırmam, Türk dantel ve nakışına olan ilgimi, New York’taki Metropolitan Müzesi ve Londra’daki Albert Müzesinde saklanan eski Batı işlemelerine yöneltti (başlangıçta, bu dikilmiş küçük kumaş parçaları, annelerinden iğne oyası öğrenen kızlar tarafından yapılıyordu). Fark ettim ki tarihin bir döneminde, dünyanın herhangi bir yerinde roman yayımlamaya izni olmayan ya da ressam olarak eşit derecede takdir görmeyen kadınlar; kendi düşüncelerini, kelimelerini, şiirlerini ve araştırmalarını içeren nakışlar yapabiliyordu. Metropolitan Müzesinde, yaşadığı küçük kasabadaki tüm binaları; kendi tarihleri, mimarlar ve sakinler hakkındaki bilgileri de ekleyerek, mimari bir kesinlikle, iğne oyası ile belgelemiş bir kadının yaptığı işlemelere rastlayınca araştırma konularım için benzer bir biçim kullanmaya karar verdim.

İğne oyası, uygulamamın daha önemli bir parçası haline geldikçe profesyonel nakışçılarla çalışmak yerine çizimlerimin işlemesini kendim yapmaya başladım. 2017’de Pi Artworks İstanbul’daki kişisel sergim “Çizgiler Camiası”nda, serginin küratörü Aslı Seven’in, 20. yüzyılın başlarında kadın enstitüsünde iğne oyası öğreten büyükannesiyle ilgili benimle paylaştığı bir hikayeden yola çıkarak “Yeni Türkiye’deki Büyükannelerimiz” isimli ilk çalışmamı hem çizdim hem de işledim.

Nancy Atakan ve Aslı Seven İş Birliği, “Yeni Türkiye’deki Büyükannelerimiz”, Kahverengi, Bej ve Turuncu Keçe, Linen Üzerine İğne Oyası,  50 cm x 3 m, 2017.

Belki de kadına yapılan baskının bir sembolü, iğne oyasına geçişimin bir ifadesi ve belki de pandeminin bir önsezisi olarak, 2016’da “Atfedilen” videomu yaptım. Şu an New Jersey, ABD’deki Noyes Müzesinde sergilenen bu videoda, aynı yaşlarda iki kadın derin, karanlık bir boşlukta cümle kurmaktan aciz oturuyor. Hayal kırıklıkları, uzun bir çığlığa yol açıyor, ardından teslim oluyorlar ve günümüz dünyasının durumu olan EMERGENCY (Acil durum) uyarısını işliyorlar.  

Nancy Atakan, “Atfedilen”, 2 Kanallı Dijital Video, 3’26”, 2016.

Tarihi anlatılar, fotoğraflar, arşiv belgeleri, çalışmalarınıza yön veren unsurlar gibi görünüyor. Örneğin “Benim adım Azade (Özgür)” çalışmanızda Türkiye’nin ilk jimnastik öğretmeni Azade Kent’in hikayesini anlatıyorsunuz. Bir nevi hikaye kovalıyor, hikaye yazıyorsunuz diyebilir miyiz? Ayrıca bu sergi vesilesiyle çalışmalarınızdaki araştırma, işbirliği ve diyalog süreçlerinden bahsedebilir misiniz?

Herhangi bir hikayenin peşinde koşmuyorum. Beni etkileyen, yaşça büyük profesyonel kadınları araştırmak ve hikayelerini anlatmak için bilinçli bir karar veriyorum. Kayınvalidemin bana anlattığı aşk hikayesi, evliliği, İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi mezunu ilk kadınlardan biri olarak üniversiteyi bitirme konusundaki kararlılığı ve tam İkinci Dünya Savaşı patlak verdiğinde Almanya’da okuma girişimi hakkındaki hikayelerle ilgili (eski siyah beyaz sessiz film formatını kullanarak) 2009 tarihli (2011’de yeniden düzenlenen) “Kayıp Bavul” isimli bir video yaptım. 

Nancy Atakan, “Kayıp Bavul”, Dijital Video, 2009/2011.

2017 yılındaki “Çizgiler Camiası” sergimde, dişi soy bağları ve Türk modernitesinin gelişmesinde kadının rolünü inceledim. Geleceğe neyin aktarılacağını düşünmek için miras kalan hayat hikayeleriyle bağ kurmak üzere Batı işleme geleneğini, geleneksel Türk iğne oyası unsurlarıyla birleştirdim. Çıkış noktası olarak, ailemden ve yakın arkadaş çevremden kadınları, kendi anneleri ve büyükanneleriyle ilgili anıları ve aile fotoğraflarını paylaşarak işbirliği yapmaya davet ettim. Bu süreci, serginin zaman ve mekânının ötesine taşımak için sözlü anlatı katılımcılarına verilmek üzere sergide kırmızı keçeye sarılı iğne oyasından hediye benzeri objelere yer verdim.

Nancy Atakan, “Çizgiler Camiası”,  Sergi Görünümü, Pi Artworks, İstanbul, 11.09-21.10.2017. Fotoğraf: Güncel Sanat Arşivi

2012’de, İsveçli sanatçı Maria Andersson ile birlikte, ikimizin de Serim Sırrı Tarcan’ın iki kızı Azade ve Selma ile ilgilendiğimizi keşfettik. Osmanlı askeri Selim Sırrı Tarcan, İsveç Ling Jimnastiğini öğrenmek üzere İsveç’te bir yıl geçirmişti, bu yüzden hem Türkiye hem de İsveç’te bilgi toplamak için iş birliği yapmaya karar verdik. Araştırmamız; biri 2019’da SALT Beyoğlu’ndaki “Uygun Adım Marş!” ismiyle İstanbul’da, diğer üç tanesi de İsveç’te olmak üzere bir dizi sergi ile sonuçlandı. Ortak iğne oyası kolajlarını içeren “Translation in Motion” sergisi ise Eylül 2020 tarihine kadar Stokholm’deki Riksidrottsmuseet’de yer aldı.

Azade’nin sesinden elle yazılmış bir hikaye olan 2014 tarihli çizim serim “Benim Adım Azade (Özgür)”, hem bu sergilerde hem de araştırmamız sonucunda ortaya çıkan Pi Artworks Londra’daki 2016 tarihli “Sporting Chances” sergisinde gösterildi. Hikayemdeki kahraman Azade, tıpkı kayınvalidem gibi Osmanlı döneminde doğmuş ve Cumhuriyet döneminde profesyonel bir jimnastikçi olmuştu. O 70’lerindeyken ve ben daha 30’larımda değilken, 1975’ten 1980’e kadar kendisinden dersler aldım. Onu örnek alarak hayatım boyunca egzersiz yapmaya devam ettim. 1980’de Türkiye’den ayrıldığında bana, hareketlerini uygularken çekilmiş ev yapımı bir VHS video kaset verdi. O zamana kadar, benzersiz bir öğretme sistemi ve Ling jimnastiğinin bir kısmını, yoga, pilates ve fiziksel terapiyle birleştiren ciddi bir çalışmalar bütünü geliştirmişti. O VHS video kasedi sakladım ve 2015’teki “Passing on I” ve “Passing on II” videolarımda kullanmak için dijitalleştirdim ve kurguladım. “Passing on I”den gelinlerime, torunlarıma, pilates hocama ve iki eski kadın öğrencime öğretmek üzere onun dört hareketini seçtim. Yukarıdan çekimle bu hareketleri yapan farklı yaşlardan kadınları gösteren “Passing on II”, bir rol modelden ilham alma, onu içselleştirme ve diğerlerine aktarmak için bireysel yolumuzu bulma sürecimizi simgeliyordu.

Nancy Atakan, “Benim Adım Azade (Özgür)”, Kağıt Üzerine Çizim ve El Yazısı Metin, 30×40 cm, 2014.

“Gençlikten olgunluğa geçişte, dış güzellik ve toplumsal baskı belki azalabilir ama paylaşılan anılar ve tecrübeler önem kazanır.”

2020 yılında, Pi Artworks Londra’da açılan “Hâlâ Her Zaman Olduğu Gibi” serginiz, Kalliopi Lemos ile performans, video, sanatçı kitabı, heykeller, nakış işlemeler gibi uygulamalarla ortak bir proje olarak ortaya çıkıyor. Siz, İstanbul’da yaşayan bir Amerikalısınız, Lemos ise Londra’da yaşayan bir Yunan. Dolayısıyla göç, kadın olmak, kültürel etkenler serginin genel hatlarını oluşturuyor adeta. Bu iki kadın, bu sergide bize neyi gösterdi, neyi anlattı, bir de sizden duyabilir miyiz?

Uzun zamandır meslektaşım ve arkadaşım olan Kalliopi Lemos ile ortak araştırmamıza 2018 baharında başladık ve Yeşim Turanlı’nın Pi Artworks Londra’da 2020 Şubat’ı için bize sergi tarihi vermesinden sonra araştırmamızı 2018 sonbaharında yoğunlaştırdık. Ortak filmimiz “Zamanın Kolyesi” için planlama yapmak, çekim mekanı aramak, senaryo yazmak ve kullanılacak nesneleri üretmek üzere Londra, İstanbul ve Yunanistan arasında gidip geldik.

Kalliopi Lemos ile ilk ortak çalışmamız olan “Hâlâ Her Zaman Olduğu Gibi” sergisinin ortaya çıkışı; sevgiyle anılan hikayelerin, tecrübelerin ve hatıraların “koruyucusu” olarak, bunları nesilden nesile değerli bir  miras gibi aktaran kadınlara olan ortak bir ilgiden kaynaklanıyor. Gençlikten olgunluğa geçişte, dış güzellik ve toplumsal baskı belki azalabilir ama paylaşılan anılar ve tecrübeler önem kazanır.

Nancy Atakan ve Kalliopi Lemos İş Birliği, “Zamanın Kolyesi”, İki Kanallı Film, 8’14”, 2020.

“Zamanın Kolyesi”, gizemli bir ortamda gerçekleşen şiirsel ve güçlü bir ritüeli gözler önüne seriyor. Taktığımız, Osmanlı tasarımlarını referans alan gösterişli renkli taşlarla süslenmiş, Bizans zırhlarını anımsatan muhteşem altın kolyelerimizdeki taşları söküp yerlerini, yaşanmış tecrübelerimizi ve anılarımızı yansıtan özenle işlenmiş kelimelerle değiştirme görevini üstlendik. Bu video, kumaş ve dikiş kullanılarak yapılan bireysel çalışmalar, videoda kullanılan özel olarak hazırlanmış nesneler ve açılışta gerçekleştirdiğimiz performans; bireysel sanat uygulamalarımızı sunmak ve yaşanmış benzer ama farklı göç ve asimilasyon deneyimlerimizi yansıtmak için aynı mekânda iç içe geçerken, bu sergi, tüm kadınların paylaştığı, gençlikten ölüme uzanan yolculuğa gönderme yapıyordu.

“Zamanın Kolyesi”, Türkiye’de ilk kez 15-21 Şubat 2021 tarihleri arasında bir hafta süresince Akbank Sanat’ta “Aynı Anda Her Yerde” adlı video gösterimleri serisinde seyredildi. Karantina boyunca, evdeki atölyemde kumaşla çalışmaya devam ettim. 2020 yılında, 2021’de de devam eden çok sayıda yeni iğne oyası kolaj çalışması ürettim.

Nancy Atakan, “El Ele”, İğne Oyası, Kumaş, Dantel, Keçe, 120×157 cm, 2020.

Nancy Atakan, “Bitkilere Sonsuz Borcumuz”,  İğne Oyası, Tığ İşi Çiçekler, Kağıt, Keçe, 85×98 cm, 2020.

Nancy Atakan, “Umut ve Umutsuzluk Arasında”, Kumaş Üzerine Dijital Baskı, İğne Oyası, 42×68 cm, 44×61 cm, 42×68 cm, 2018.

Nancy Atakan’a teşekkürlerimizle.

  • Nancy Atakan hakkında daha fazla bilgi için internet sitesini ziyaret edebilirsiniz.
  • Güncel Sanat Arşivi’ne ait olanlar dışında, bu söyleşide yer alan tüm diğer fotoğraflar, sanatçının internet sitesinden alınmış ve izniyle kullanılmıştır. Portre fotoğrafı: Rowan Durrant
  • Bu söyleşide yer alan tüm görsel ve yazılı içeriklerin hakları saklıdır. Kaynak göstermek koşulu ile alıntı yapılabilir. Fotoğraflar için lütfen sanatçı ile iletişime geçiniz.

Anlatılar Söyleşi Serisiyle ilgili daha fazla bilgi için tıklayınız.

Please click for English

Paylaş