Belirsizliği Beklemek: Araf

Seçimlerimizin Çoğalttığı Belirsizliklerimiz

Burçin Nilay Kalınbayrak

“Araf”tan içeri adım attığım anda etrafımı bedenler sardı. Önce ne kadar net olduklarını düşündüm. Desen ve fotoğraflardaki kurgunun keskinliğini inceledim. Bir yandan da Arda Yolgösteren’in Araf ile ilgili yazdıklarını okuyordum. Görüntü ve yazı birleştikçe bedenlerin netliği de yavaş yavaş yerini belirsizliğe bıraktı. Bedenlerin birbirine ne kadar bağlı olduğunu düşünürken aslında ne kadar uzak ve çözülmeye yakın olduklarına şahit oldum.

Keskin ve net bir şekilde birbirleriyle bütünleşmiş, iç içe geçmiş ya da birbirlerinden türemiş gibi görünseler de “bağlantısızlıklarını ve çözülmelerindeki anlamsızlığı” hissettim. Buna rağmen bedenler; türedikleri, bütünleştikleri, iç içe geçtikleri diğer bedenlere bir şeyler anlatmak istiyorlardı sanki. Elleriyle, kollarıyla, olmayan yüzleriyle, belirsizlikleriyle… Sanki dönüştükleri, dönüştürdükleri, oluştukları her neyse bunu anlamlandırmaya çalışıyorlardı. Sonu olmayan bir süreci anlamlandırmaya çalışmak… Bir şeye anlam yüklemek… Boşuna bir çaba… En sonunda, anlamlandırmanın kıyısına bile yaklaşamayan, ancak belki bir düşünce parçacığı olarak ortaya çıkan şey ise belirsizliği beklemek, araf.

Arda Yolgösteren’in “Araf”ındaki bedenlerin netliği ve hareketlerindeki keskinlik de bu belirsiz bekleyişin üzerini örtmek içindir belki ya da belirsizliklerinin farkında olmadan gerçekten çabaladıkları içindir. Hangisi olursa olsun, sonuçta dokunulabilecek kadar somut bir şeye dönüşmüş sanki insanın göğsünü sıkıştıran o süreç… Sancılı, ağrılı, hüzünlü, umutsuz… Her şeyin yeniden başladığı, sonuçsuz, sonsuz bir süreç. Acı, baskı, öfke, nefret, sevgi, korku, üzüntü… Hepsinin içinde olduğu bir belirsizlik… Beklemek… “Düşünerek beklemek, düşünmeden beklemek, bekleyişe anlam yüklemek, anlamsızca beklemek.”

Tarif edemediğimiz ama sanki fiziksel olarak hissettiğimiz düşünsel ve duygusal acılar, belirsiz bekleyişler yüzünden değil midir? Belirsizlikten kurtulmak ve bekleyişi sona erdirmek için yaptığımız seçimler bize ne zaman iyi geldi? Bizi yeni belirsizliklere ve dolayısıyla da yeni bekleyişlere sürüklemediler mi? Ne istediğimizi gerçekten ne zaman bildik? Kendi seçimlerimizin başkalarının seçimleriyle karşılaşma ihtimalini düşündük mü? Kendimizle ilgili olmadığı sürece, neyi gerçekten anladık?

Seçimlerimizin çoğalttığı kendi belirsizliklerimizin, başkalarının seçimlerinin bilinmezliğiyle karşılaştığı noktaları birleştirmeye çalışmak zor. Yolları kesiştiren ama birleştirmeyen seçimlerle,“hissiz, donuk ve soğuk bekleme alanları,” yani araflar, bir süreliğine başkalarına açılabilir belki; ama bu, başkasının arafına dahil olabileceğimiz anlamına gelmez. Belki görebiliriz ama kimsenin arafının bir parçası olamayız ve parçası olamadığımız bir şeyi anlamlandıramayız. Anlamlandırma ihtimalimizin olduğu tek şey kendi arafımız. Herkes kendi seçimlerinden, seçimlerinin kendisini götürdüğü belirsizliklerden ve belirsizliğin bekleyişinden yalnızca kendisi sorumludur ve ancak böyle özgür olur. Her zaman tek başına, sadece kendine ait ve sadece kendisinin anladığı bir bütün.

Kısacası, Arda Yolgösteren’in “Araf”ı, eskiden inandığım şeyleri bana yeniden hatırlattı. Tüm insanların; tek bir bütünün, bir varlığın ya da buna benzer bir şeyin parçası olduğuna inanmak… Birbirine bağlı ruhlar, en sonunda bir şekilde, bir yerde yeniden birleşecek olan parçalar… Çok eskiden öğrendiğim, beni büyüleyen ve inançla savunabileceğimi düşündüğüm bir anlatı… Böyle bir şeyin olmadığını fark etmek uzun zaman aldı. Her seferinde keskin ve acı bir şekilde anladım ki, herkes tek, kimse birbirine bağlı bir bütünün parçası değil. Olan ya da olabilecek tek şey, zamanı geldiğinde bir araya gelmek ve sonra çözülmek.

Burçin Nilay Kalınbayrak

Sergi, 8-31 Ocak 2016 tarihleri arasında Galeri Foyart’ın proje alanında görülebilir.

Daha fazla fotoğraf için: Güncel Sanat Arşivi

Paylaş