Sanat Dünyamız’ın yeni sayısında Gözde Mulla’nın “Dünyanın Balkonları” yazısı yer alıyor. Yazının giriş bölümünün bir kısmını, yazarın izniyle aşağıda bulabilirsiniz. Yazının tamamı Sanat Dünyamız’da!
Yazar: Gözde Mulla
Berlin’deki Balkon Sergileri ve Karantinadan Bildirenler Programı geçtiğimiz aylarda kamusal alan ve ev arasındaki eşiği irdeleyen projeler oldu.
Birçokları için sabah çıkılıp akşam dönülen evler, sanatçılar için kimi zaman atölye kimi zaman eğlence alanı kimi zaman da dinlenme alanı olarak dönüştürülebilir. Yaşadığımız pandemi sürecinde evleri atölye olan sanatçılar için durum kısmen de olsa kabul edilebilir bir seviyedeydi. Evi atölye olarak kullanmak, çok çeşitli mekânları evde toplamayı mümkün kıldığı gibi evi de hareketlendirdi bu süreçte. Evin içi; atölye, galeri, müze, bahçeye dönüştü. Evin steril ve korunaklı yapısı ile sokağın tekinsizliği keskin sınırlarla ayrılırken, çevrimiçi durumlar ve gerçeklik arasında gidip gelen bir zamansal kırılmanın içine giriverdik. Nefes alabilmek için balkona çıktık. Daha önce çıkmadığımız kadar belki de. Dünyanın pek çok yerinde sanatçılar ve yapıtları da dünyanın balkonlarına çıktı. Balkon, esasında kamusal alan ile ev (özel alan) arasındaki eşikti. Kamusal alan, sanatçı için sergileme mekânlarını içinde barındıran büyükçe bir alandı. Sanatçının, yapıtlarını izleyici ile buluşturduğu yerdi.
Ev: Çıkmaz Sokak
Ev için söylenebilecek ilk şeylerden biri, öznel bir mekân olduğu. Onunla karşılaştığımız yer, içerisidir. Bu anlamda içinde yaşadığımız ev, bizim bir yansımamızdır. Ev kavramı, özünde mesafeyi ortadan kaldırdığımız bir mekândır, özel yaşam alanıdır. Arendt, özel alan ile ilgili olarak İnsanlık Durumu’nda şöyle söyler: “Tümüyle özel bir yaşam sürdürmek, hakiki bir insani yaşam için özsel olan şeylerden yoksun kalmak demektir her şeyden önce; başkaları tarafından görülmenin ve duyulmanın sağladığı gerçeklikten, başkalarıyla ortak bir şeyler dünyası aracılığıyla birleşmenin ve ayrılmanın sağladığı nesnel bir ilişkiden yoksun kalmak demektir.”(1)
Belki de Arendt’in sözünü ettiği gibi, hayatın gerçekliğini sağlayan durum, aslında sokağın kendisidir. Eşiğin diğer tarafında kalan sokak kendi içinde bir gerçeklik barındırır. Deneyimsel bir alanda duran bu ağa zaman zaman ayağımız takılsa da sokakla ilgili zihnimizdeki karşılık en yalın haliyle, kamuya ait, evin dışında kalan bir yer, dışarısı olmasıdır. Sözü edilen bu yer, yalnızca bürokratik yapı temelinde bir yerde durmaz elbette. Aynı zamanda bir sosyal hayat açılımında da kendine yer edinir. Bir araya geldiğimiz yer olan sokak, kurumsal yapıya ait parçaları barındırdığı gibi aynı zamanda da bir sosyalleşme alanıdır.
Toplumsal yapı içinde sokağın yeri, kapsayıcı bir tavırla karşımıza çıkar. Sokaktaki jest ve mimiklerle birlikte kelimeler de mekânın kapsayıcılığıyla özdeştir. Hepsi tek tek özenle seçilmesi gereken kelimeler ve davranışlardan oluşurken, kişinin kendine sınır koyduğu bir yerdir burası. Sokak ve ev, sınır kavramı ile rahatlıkla ilişkilendirilebilir. Bu sınır, birinin bittiği yerde diğerinin başlamasıyla birlikte çizilir. Peki bu sınır farklı konumlar-dan çizilebilir mi? Nereye ait olduğu aslında netleşmeyen ya da kimilerine göre farklı çıkarımlara neden olan yerler? Evet balkon. Ev ile sokak arasında bir eşik. Bu durumda evi bir çıkmaz sokağa dönüştürüyor.
Sosyal ve politik bir alan olması dolayısıyla bir gereksinim haline gelen sokak, bir açıklıktır. Ulaşılabilirliği ve içinde konumlanışımızla birlikte yaşamdaki ilişki ağlarını kontrol eder. Her ne kadar herkes tarafından kolay ulaşılabilir bir yer olsa da kendi için-de dönüştürülebilir bir yanı da vardır. Sennett, Kamusal İnsanın Çöküşü kitabında insanların kamusal alanda kendilerine has yerlere ihtiyaç duymalarından söz eder. Ona göre sokağın yegâne amacı insanları bir araya getirmektir.(2)
…
Dipnotlar
- Hannah Arendt, İnsanlık Durumu, çev.: B. Sina Şener, İletişim Yayınları, s.86.
- Richard Sennett, Kamusal İnsanın Çöküşü, çev.: S. Durak, A. Yılmaz, Ayrıntı Yayınları, 2010, s.31.
Bu yazının Giriş bölümünden bir kısım, yazar Gözde Mulla‘nın izniyle yayımlanmıştır. Yazının tamamını, Sanat Dünyamız dergisinin Eylül-Ekim 2020 tarihli 178. sayısında okuyabilirsiniz.
Daha fazla yazı için tıklayınız.
Daha fazla duyuru için tıklayınız.
Kapak Görseli: Gözde Mulla, “Arada, Orada, Şurada, Burada,” Kâğıt Üzerine Karakalem / “Between, There, Here”, Pencil on Paper, Three Pieces, 25×25 cm, 2017.